KLASİK TÜRK MÜZİĞİ DERYA

Klâsik Türk Müziği’nde hocaların hocası Süheyla Altmışdört ve onun yetiştirdiği Büyük Kulüp Klasik Türk Müziği Korosu’nun şefi Taylan Kendirli’yi Antwell’de ağırladık ve Klasik Türk Müziği üzerine doyumsuz bir sohbet gerçekleştirdik.

42 yıl Üniversite Korosu şefliği yapan Klasik Türk Müziği’nin efsane şefi Süheyla Altmışdört, günümüzün usta şeflerinin yanı sıra konservatuvarda yüzlerce öğrenci yetiştirdi. Süheyla Hanım’ın yetiştirdiği öğrencilerinden olan Taylan Kendirli ise Büyük Kulüp Klasik Türk Müziği Korosu’nun Kurucu Hocası ve Şefi. Taylan Kendirli, Süheyla Hanım’ın karşısına sınav için çıktığı o ilk günü, o gün hocasının giydiği elbiseleri tarif edecek kadar canlı bir şekilde hatırlıyor. Bundan sonrasını Klasik Türk Müziği’nin bu iki ustasından dinleyelim.

Süheyla Hanım sizden başlayalım. Müzik hayatınız nasıl başladı?

Ben Trabzonluyum. Büyük amcam da babam da müziğe çok meraklıydı. Büyük bir evimiz, kocaman bağlığı vardı. Zaman zaman müzisyenleri toplar bağlıkta müzik yaparlardı. Oradan kulağım yatkın. Babam annemle nikâhlandıklarında ertesi gün bir ud, bir de hoca göndermiş anneme. Hafız benim annem. Sonra Erzurum’a gittik babamın işleri dolayısıyla. Orada abime keman dersi aldırttı. Batı mûsıkîsi. Ablama ud. Ben de en küçükleri olarak süpürgeyi alırdım ud yapardım, bir de mızrap yapardım. Herkes gibi ben de müsamerelerde başladım. Taşındığımız bir evde piyano vardı. Trabzon’da evde piyano var, hoca yok. Abim çok kabiliyetliydi. Her aldığı sazı çalardı. Ben de piyanonun başında geçerdim, pratik olarak tangolar çalar söylerdim. Ortaokulda çok iyi bir mûsıkî hocamız vardı; Sevinç Hoca. “Mûsıkî yapan her türlü dersi yapar,” derdi. Sonra İstanbul’a gelince 1947 senesinde, piyanoyu da getirdik. Bu sefer Fulya Akaydın’dan Türk Mûsıkîsi dersi aldım. Fulya Hoca, “Sen konservatuvara gitmelisin,” dedi. Evdekiler karşı çıktı. Abim Teknik Üniversitedeydi. Annemler gitmişlerdi Adapazarı’na. Ablam beni konservatuvar imtihanlarına götürdü. O zamanlar 600 kişi filan müracaat etmişti. İki gün sürdü. 1951 senesiydi. O imtihanda da Münir Nurettin Bey var, Refik Fersan var, Halil Bedii Yönetgen, Şefik Gürmeriç var. O konservatuvar imtihanını kazandım. Konservatuvar beş seneydi, ben dört senede mezun oldum.

Peki, hocalık yapmaya nasıl karar verdiniz?

Bir gece oturuyoruz annemle, kapı çalındı, hocam Şefik Bey geldi. Karlı da bir hava. Dedi ki, “Pazartesi günü öğretmenlik imtihana gireceksin, folklorda yer açıldı,” dedi. Sınavı kazandım. Bir taraftan hocalık yapıyorum, bir taraftan da konservatuvarda Türk Mûsıkîsi korosunda korist olarak başladım. O zaman belediyeye bağlıydı. Sonradan İstanbul Üniversitesine bağlandı

Folklor dediğiniz, Türk Halk Müziği mi?

TAYLAN BEY: Evet folklor tatbikatı. Halk müziği icra ediliyor. Sadi Yaver Ataman yönetiyor.

SÜHEYLA HANIM: 1941 senesinde kurulmuş olan İstanbul Konservatuvar Folklor Korosu vardı. O koroyu Sadi Yaver Ataman yönetiyordu. 1960 ihtilalinden sonra görevden alındı. Konser vereceğiz dediler, ama koronun şefi yok. Böylelikle ilk konser şefliğime Açık Hava Tiyatrosunda ilk defa folklor konseri yöneterek başlamış oldum ve sonra da İstanbul Konservatuvarında hocalık yapmaya başladım. Bu işi 42 sene boyunca yaptım.

Taylan Bey’le tanışmanıza gelelim. Hatırlıyor musunuz sınava girdiği zamanı?

Taylan Şişli Siyasal Bilimler Yüksek Okulunda okuyordu, 18 yaşındaydı. O dönem çok fazla müracaat vardı. Taylan, hareketli, çok zeki, kendini hep sevdiren biriydi. O zaman tanıştık. 60 kişilik sınıflar. 5 kişi falan mezun oluyor ama Taylanların sınıfından 24 kişi mezun oldu. Beş şef onların sınıfından çıktı. Taylan bütün mutlu günlerimizde, hüzünlü günlerimizde hep yanımızda olmuştur. 

TAYLAN KENDİRLİ, 1972 YILINDA TANIŞTIĞI HOCASININ CAN DOSTU OLMUŞ. SÜHEYLA HANIM İSE ONU HER ADIMINDA DESTEKLEMİŞ.

Taylan Bey, size soralım, nasıl bir hocaydı Süheyla Hanım?

Süheyla Hoca’yla konservatuvar imtihanına girdiğim gün, Beşiktaş eski belediye binasının olduğu yerde tanıştım. 1972 yılıydı. O zaman belediye konservatuvarıydı. İmtihanda bir eser okumam gerekiyor. Hocamın üzerinde siyah gri ekoseli bir etek, siyah ayakkabı, bordoya yakın renkte bir bluz, karavel saçlar… Bana şöyle bir baktı, çünkü talebenin duruşuna, konuşma yeteneğine dikkat ediliyor. Bir eser oku dediler; Tabii Mustafa Efendi’nin Beyati Yürük Semâî’ni okudum. ‘’Gül yüzlerinin şevkine gel, nûş edelim mey…’’ Okuduktan sonra ses aralığına baktılar, piyanonun başında Alaattin Aday var, masada da Nevzat Atlığ, Süheyla Hanım, Allah rahmet eylesin İsmail Hakkı Özkan hocamız var. Süheyla Hanım ayağa kalktı, “Üniversite talebesi misiniz?” diye sordu. “Evet,” dedim, “imtihanlarına girdim, başlayacağım.” Bir hafta sonra sonuçları öğrendim. Kazanmışım, çok mutlu oldum tabii ki. Böylece İstanbul Belediye Konservatuvarına başlamış oldum. Aynı sene Şişli Siyasal Bilimler Yüksek Mektebine de başladım. Aynı yıl hazırlık sınıfı ile birlikte okulun korosuna başladım. Nevzat Atlığ’ın seçtiği talebelerin arasındaydım. Zaten Klâsik Türk Müziğine âşıktım.

BÜYÜK KULÜP KLÂSİK TÜRK MÜZİĞİ KOROSU YILDA İKİ KEZ KONSER VERİYOR. BİR KONSERE HAZIRLANMAK İSE EN AZ DÖRT AY SÜRÜYOR.

Klâsik Türk Müziği hayatınıza nasıl girdi?

Ben anne tarafından 250 yıllık geçmişi olan İstanbullu bir ailenin çocuğuyum. Dedem keman çalardı, annemin sesi çok güzeldi. Türk kültürü ve Türk mûsıkîsine hâkim bir ailenin içinde büyüdüm. Evde sürekli annem Selahattin Pınar eserleri mırıldanırdı. Radyoda saat beş buçukta yayın başladığında annem de onlara eşlik ederdi. Sonra bestekâr ve ud hocası Ahmet Nuri Canaydın vardı, yakın ahbabımızdı. Hastalandı ve rahmetli oldu. O akşam evlerinde hatim duası var, İstanbul’un ne kadar ünlü sesi, muhteşem hafız talebeleri varsa o akşam oraya gelmişlerdi. O dua esnasında o mahalle inledi. Hem fasıl yapıldı hem de dini ilahiler okundu. Ben o zaman mektep birinci veya ikinci sınıf talebesiydim. Bu durumdan çok etkilendim ve aklıma koydum ben Türk Müziği öğreneceğim diye. Vefa Lisesindeki hocalarım da bana bu konuda çok destek oldular.

Konservatuvara girmeden evvel Türk Müziği dersi aldığım ilk hocam, biraz evvel bahsi geçen Ahmet Nuri Canaydın’ın Hanımı rahmetle yad ettiğim Halide Canaydın oldu. Sonra konservatuvar eğitimi, yurtdışında master derken Türkiye’ye dönüş yaptım. Akademik kariyerime burada devam etmeye karar verdim. Fakat o sene babamı trafik kazasında kaybettik. Mûsıkîden kopamıyorum ama bir yandan da çalışmam gerekiyor. Citibank’a girdim, yöneticilik yaptığım kurumlarda görev yaparken, mûsıkî hayatımı hiç yarım bırakmadım.

“Türk Müziği dünyanın en zengin mûsıkîlerinden biridir,” diyor Taylan Bey. “24 tane ses var, ama 52’ye yakın ses basılıyor.”

Büyük Kulüp Klâsik Türk Müziği Korosu şefliği nasıl gündeme geldi?

Bundan 30 sene evvel Büyük Kulübe üye oldum. Büyük Kulüp’te rahmetli Duran Akbulut’un başkanlığı döneminde, bugünkü başkanımız Gündüz Kaptanoğlu’nun da yönetim kurulunda ikinci başkan olduğu dönemlerde bu faaliyetlerin olmasını istediler. Hatta Gündüz Bey dedi ki bana, “Burası sadece oyun oynanan, yemek yenen bir yer olmasın, sosyal ve kültürel faaliyetlerin de olduğu bir yer olsun.” Bir gün Münip Utandı ile kulüpte otururken “Büyük bir müzik donanımın var; bir koro kurmayı düşünmüyor musun burada,” dedi. Bu konuşmadan bir hafta sonra biz koroyu kurduk. Tabii koronun bugünkü seviyeye gelmesi zaman aldı. Eksik olmasınlar Devlet Korosunun şefi ve kurucu hocası Nevzat Atlığ Hocam, Devlet Korosu’nun o günkü şefi ve sınıf arkadaşım Fatih Salgar ve kıymetli hocam Süheyla Altmışdört de bu koronun kurulması ve bugünkü çizgisine gelmesinde teşvikleriyle, sitayişleriyle destek oldular.

BABASINI ERKEN KAYBEDİNCE ÇALIŞMA HAYATINA ATILMAK ZORUNDA KALAN TAYLAN KENDİRLİ, MÜZİK HAYATINI HİÇ YARIM BIRAKMAMIŞ.

Klâsik Türk Müziği sadece bir müzik değil, aynı zamanda bir kültür öyle değil mi?

SÜHEYLA HANIM: Hem de nasıl. Müspet bir ilim değil belki ama müziğin temeli. Önce klâsik müziği bilmek lazım, ondan sonra diğerlerine geçmek lazım. Batı’da da önce klâsik müzik öğrenilir, ondan sonra caz müzik falan öğrenilir.

TAYLAN BEY: Türk Mûsıkîsi bir müziktir, yani melodi, nota, usul vardır içinde, ama Türk Müziği aynı zamanda bir mûsıkî tarihidir. Bestekârların hayatlarını öğrenirsiniz. O zamanki yaşam stili de girmiş oluyor içine. Saray enderunu giriyor, saray mûsıkî mektebi giriyor. Aynı zamanda Türk müziğinde bestelerin güfteleri edebiyatımızın en üst düzeyde şiirleridir. Edebiyatını öğrenmeden olmaz. Güftenin manası. Okurken o manaya bir ifade vererek nüans getirmeniz lazım. Türk mûsıkî edebiyatı Türk Müziğinin mütemmim cüz’üdür. Bu edebiyatı bizlere en iyi şekilde öğreten Muazzam Sepetçioğlu hocamızı rahmetle anıyorum. Onun için sadece müzik değil edebiyat da bilmeniz lazım.

Türk Müziği’ni farklı kılan nedir?

TAYLAN BEY: Türk Mûsıkîsi dünyanın en zengin müziklerinden biridir. Mesela kadın besteciler var.

Dünyanın başka bir müziğinde kadın bestekârlara pek rastlayamazsınız. Bir Refter Kalfa var, pek adı geçmez ama. Bir de Dilhayat Kalfamız var. Öyle evcârâ eseri var ki ruhunuz gökyüzüne yükselir. Bir de basılan perdeler açısından en zengin mûsıkî. 24 gayri müsavi aralık gibi görünüyor ama 52’ye yakın ses basılıyor. Batı müziğini aldığınız zaman armoniyle zenginleştirmiş, tampere sistemdir.

SÜHEYLA HANIM: Bizim mûsıkîmiz makamsal bir mûsıkî. Bir kusuru var, ses ayrımı yok. Batı mûsıkîsinde soprano vs. yerleri bellidir. Türk mûsıkîsinde erkek-kadın bir oktav farkla okur. Onun için bazı eserleri okutmakta güçlük çekeriz. Ya da ferah feza okutacaksın. Sultan-ı Yegâh öyledir mesela.

TAYLAN BEY: İnsan sesinin güçlü olduğu belirli bir aralık var. Bu yüzden bazı makamlara ses bulmak hakikaten çok zor. Türk Mûsıkîsi bir derya. Yılların tambur ve yaylı tambur üstadı rahmetli Fahrettin Çimenli’nin bir sözü vardı, “Mûsıkî bir okyanus, ben de içinde bir kayık. Bakalım okyanusun neresine kadar gideceğiz,” diye.

SÜHEYLA ALTMIŞDÖRT VE TAYLAN KENDIRLI’YI ANTWELL’DE, GENEL MÜDÜR ESEN TÜRKMEN AĞIRLADI.

Süheyla Hanım, Antwell’in dinlenme alanındaki bilardo masasını görünce, dayanamayıp birkaç vuruş yaptı.