Ant Yapı Dostu

Antplato’da DİNAMİK BİR HUKUK SOHBETİ

21. yüzyıl İstanbul’unun yükselen ofis bölgesi Basın Ekspres’teki Antplato’nun maliklerinden Önder Hukuk Bürosu’na konuk olduk bu sayımızda.

Röportaj için Acıbadem’den arabayla yola çıktıktan yarım saat sonra Antplato’daydık. E-5 ve TEM otoyollarını birleştiren kavşakta yükselen Antplato’ya, yine aynı kalkış noktasından bu kez raylı sistemle ulaşmak istesek, aktarması, yürümesi toplamda 75 dakikada, yani 1.5 saatten az bir sürede gelecektik kwi, inşası devam eden toplu ulaşım projeleri tamamlandığında bu süre neredeyse yarı yarıya inecek. Çünkü Antplato, Halkalı-Kirazlı metro hattı projesinde Mimar Sinan durağına 300 metre, Fatih durağına ise 200 metre mesafede. Şimdilik metro ulaşımı için üç kilometre mesafedeki Halkalı durağı kullanılıyor.

Ant Yapı’nın ilk ofis projesi olan Antplato’nun ikinci katındayız. Asansörden inip de ofisten içeri adım attığımızda, güler yüzlü genç bir görevlinin oturduğu bankonun hemen bitiminde bizi dinamik görünümlü, şık ve kendinden emin havasıyla Zeynel Önder karşılıyor. Daha girişinde, Amerikan hukuk dizilerinin görkemli mekânlarıyla aşık atacak bir atmosferle karşılaşmak, buna hazırlıklı da olsak üzerimizde güçlü bir etki bırakıyor. Yanılmadığımızı, söylenen çayların kahvelerin ardından hemen başlayan sohbetimiz esnasında daha net anlıyoruz.

Zeynel Önder, Adıyamanlı. Evli ve iki çocuklu. Eşi de kendisi gibi avukat ve birlikte çalışıyorlar. Mesleğe 2001 yılında başlamış Zeynel Bey. 2007’den beri de Önder Hukuk Bürosu olarak, yetkin bir ekiple devam ediyor hukuk alanındaki çalışmalarına. İlk ofisleri Taksim’de imiş. Gelen işlere paralel olarak personel sayıları da arttıkça daha büyük bir yere ihtiyaçları olmuş. Ardından Tercüman Sitesi’nde daha büyük bir ofise, o da yetmez olunca Florya’da biraz daha büyüğüne taşınmışlar. Orası da dar gelmeye başlayınca bu kez gelecekteki büyüme olasılıklarını da hesaplayarak kalıcı olacak bir yer arayışına girmişler. Hayallerindeki ofisi beş ay önce Antplato’da bulmuşlar. Shell&Core aldıkları toplamda brüt 344 metrekarelik iki büyük ofisi birleştirerek içlerine sinen modern bir çalışma alanı yaratmışlar.

Zeminde kullandıkları yükseltme profil sayesinde yere sağlam basma duygusunu güçlendirmişler. Baştan itibaren, birçok hukuk firmasında yaygın olan açık ofis fikrine soğuk bakmış Zeynel Bey. Her uzman avukata özel oda düşünülmüş. Sadece araştırma yapan stajyer avukatlar iki kişi bir odayı paylaşıyor.

Toplantı odasının, kendi ifadesiyle “havuz gibi ortada” tasarlanmasından çok memnun Zeynel Bey. Mimarın ısrarı sayesinde, toplantı odasının arkasında kalan Zeynel Bey’in ofisi ile iki odayı, gerektiğinde bankonun karşısındaki kapıyı kapatarak özel VIP bir alana dönüştürebiliyorlar. “Uzun bir ofis bizim için harika. Hatta, sana ginger alacağız diye takılıyorlar bana,” diyor Zeynel Önder.

VIP bir bölüm fikrini başta yadırgamış. Ancak mimarın baskın çıkmasından da son derece memnun Zeynel Bey. Bankonun diğer tarafında uzanan ve zaman zaman heyecanlı seslerin yükseldiği, bazen baş döndürücü bir koşturmanın yaşandığı, gelenin gidenin çok olduğu çalışma alanından etkilenmemek için sadece bir kapıyı kapatarak kopmanın konforunu çoktan benimsemiş bile. Zira bazen toplantı odasının önündeki iki odada yapılan ve dava sürecinin belli ki en hassas aşaması olan dilekçe yazımı, böylece daha verimli oluyor.

Bazen de, aralarında bazıları Türkiye ekonomisinin en güçlü ilk 500’ü listesinde yer alan müvekkillerini, Pizzacı çocuğun içeri dalıverip “Siparişinizi getirdim,” diye bölemeyeceğini bilmenin huzuruyla ağırlayabiliyor.

Zaman zaman 13-15 avukatın çalıştığı Önder Hukuk Bürosu, daha çok ticaret hukuku, icra iflas hukuku, gayrimenkul hukuku davalarına bakıyor. Avukatların her biri bu alanların en az birinde uzman. Dava, icra ve gayrimenkul ayrı birer birim. Dinamo müvekkilleri ise genellikle tekstil, gıda, plastik ve inşaat sektöründe faaliyet gösteriyor. Zeynel Bey, portföylerindeki müvekkil profili açısından da Antplato’daki ofislerinin avantajlarını şu sözlerle özetliyor. “Burası merkezi bir konumda. Arkadaşlarımızın birçoğunun arabası var. Hem Çağlayan adliyesine TEM’e bağlanıp gitmesi hem Bakırköy Adliyesi’ne ulaşmak kolay. Müvekkillerimiz açısından da zaten rahat ulaşılabilmesi önemli. Mesela Florya’daki ofisimizden müvekkilimizin aracıyla geldiğini görüyordum ama ofise ulaşması 15-20 dakikayı buluyordu. Üstüne park sorunu yaşanıyordu. Bu şehirde park sorunu olmayan, merkezi bir yerde ofisinizin olması en büyük lüks.”

Konu konfora, lükse gelince Zeynel Bey, örnekleri çoğaltıyor. “Aşağıda küçük bir ücret karşılığı kiralayabildiğiniz depolar var. Bizim için arşiv olarak kullanılabileceğimiz önemli bir ayrıcalık bu. Kendi toplantı odamız var ama daha büyük toplantı ihtiyaçları için zemin katlarda toplantı odaları var. Bu çok rahatlatıcı. Spor salonu var bir de aşağıda. Henüz faaliyete geçmedi ama faaliyete geçtiğinde kat malikleri olarak spor salonundan faydalanabileceğiz.”

Lise yıllarından beri sporla ilgileniyormuş Zeynel Bey. Ama çoğu kere sekteye uğruyormuş spor yapma çabaları. Antplato’ya taşındıklarından bu yana daha düzenli spor yapabilir, Bahçeşehir’deki evlerinin yakınındaki göletin etrafında bulunan koşu parkurunu daha sık kullanır olmuş. Faaliyete geçtiğinde spor salonunun en disiplinli müdavimlerinden olmaya da kararlı bu yüzden. Laf spordan açılınca hastalık derecesinde boks hayranı olduğunu öğreniyoruz Zeynel Bey’in. Bazen sabah altıya kadar uykusuz kalmayı göze alıp maç izlediği oluyormuş. Boks, Zeynel Bey’e göre zekâ gerektiriyor ve çok estetik. Zeki olmayan birinin boksta tutunamayacağını düşünüyor. “Aparkatı karşılaması, ne zaman harekete geçeceğini beklemesi, ne yapacağını bilmesi çok önemli. Tıpkı bir satranç oyuncusu gibi karşısındakinin yapacağı hamleyi görüp ondan bir adım önde olması gerekiyor.”

“BURASI MERKEZI BIR KONUMDA. ARKADAŞLARIMIZIN BIRÇOĞUNUN ARABASI VAR. HEM ÇAĞLAYAN ADLIYESINE TEM’E BAĞLANIP GITMESI HEM BAKIRKÖY ADLIYESI’NE ULAŞMAK KOLAY.”

Zeynel Bey bir hukukçu olarak yaptığı işten büyük keyif alıyor. Bazen işi, ekonomik sıkıntıya giren bir sanayici müvekkilinin yaşadığı şehirde iki hafta kalmayı gerektirse de. Ancak yine de özel hayatına, ailesine daha fazla zaman ayırabilmeyi istiyor. Bu açığı hafta sonlarını tamamen çocuklarını merkeze alan aktivitelerle biraz olsun hafifletmeye çalışıyor. Onların sevdiği şeyleri yapıyorlar. Bazen evin bahçesinde oynuyorlar, bazen çocukların arkadaşlarını ağırlıyorlar aileleriyle birlikte. Çocuklar, yaşlarının tadını çıkaran oyunlar oynarken onlar da açık havada piknik yemeği hazırlıyorlar. Bu yemekler bazen kebap gibi iddialı menüler de olabiliyor. Bir de son iki üç yıldır hiç olmazsa yaz aylarında yazlıktaki çocuklarının yanına kaçıyor iki haftada bir, üç günlüğüne de olsa.

Daha fazlası zaten pek de mümkün görünmüyor şimdilik. Zira yılda ortalama 200-250 davaya, 250-300 civarında da icra dosyasına bakıyorlar. Derdest davalarla birlikte ellerindeki dava sayısı 2000-2500 civarında. “Hukuk ofisi şartların zorladığı bir şey,” diyor Zeynel Bey. “Aslında gelişmiş ülkelerdeki sistem de budur. Sistem oturduğu zaman davanın yürümesi için büronun sahibinin olup olmamasının bir önemi kalmıyor. Tıpkı iyi organize edilmiş bir şirkette olduğu gibi.”

Yine de dava dilekçelerinin tamamını Zeynel Bey kontrol ediyor. Ofiste var olan her dava hakkında yetkili avukatlar da mutlaka bilgi sahibi oluyor. Böylece o davaya kim giderse gitsin ortak aklı temsil ediyor.

Gelişmelere ne kadar adapte olursa olsun, ihtiyaçlara cevap verebilmek için ne kadar iyi bir sistem organize etmiş olursa olsun, bu kadar çok dava açılıyor olması bir hukukçu olarak Zeynel Bey’i üzüyor. Hem zaman zaman çok yüklenmekten ötürü kilitlenen hukuk sistemini rahatlatmanın hem de ekonomik anlamda tasarruf etmenin bir yolu olduğuna inanıyor. Hukukun aslen, sorunu engelleme rejimi olarak yerleşmesi gerektiğini düşünüyor: “Yani bir ticaret yapacaksan ya da bir iş yeri kuracaksan ileride doğabilecek sorunları engellemek için hukuka başvurmak gerekir. Mesela bir sözleşmeyi imzalamadan önce avukata danışmak ileride doğabilecek sorunları da bu yüzden açılacak davaları da baştan engeller. Maalesef bizde önce imza atılıyor, sorun çıktıktan sonra avukata gidiliyor. Yani hukukçu desteğiyle önlem alma bilincinin oluşması ve yaygınlaşması gerekiyor.”