“Derin mavi insanı hipnotize eder, bambaşka dünyalara götürür. Anthaven bize tuzlu su tutkumuzu her yönüyle yaşayabileceğimiz bir ortam sağlıyor” diyen komşumuz avukat Mehmet Dedeoğlu’yla başarılı kariyerinden deniz tutkusuna uzanan keyifli bir sohbet yaptık…
BODRUM’UN CENNET köşelerinden Aspat’ta yer alan projemiz Anthaven’ın sakinlerinden biri avukat Mehmet Dedeoğlu… 1966 Çanakkale doğumlu Dedeoğlu, gerçek bir deniz tutkunu… Galatasaray Lisesi ve ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra yıllardır başarılı bir avukatlık kariyeri sürdürmüş ama 13 yaşında rüzgar sörfüyle başlayan deniz tutkusundan hiç kopmamış. Gelin komşumuzu daha yakından tanıyalım…
Mehmet Bey, ailenizden biraz bahseder misiniz?
Eşim Dilek, Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunu. Kızım Selin ise Londra’da Wesminster Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde ikinci sınıf öğrencisi. Ailemizin ortak tutkusu deniz ve ayrıca Galatasaray…
Bildiğimiz kadarıyla sosyal hayatınız oldukça aktif. İş dışında zamanınızı nasıl geçiriyorsunuz?
İş dışında zamanımın büyük kısmını denizde geçiriyorum. Birçok hobim var ancak en büyük ilgi alanım deniz ve tekne tutkum. Öyle ki eşim Dilek’le birlikte bir süre önce düşünmeye başladık, “Yılın sadece altı-yedi ayını güneyde, teknemizde geçirebiliyoruz, yılın geri kalanı için ne yapabiliriz” diye. Sonunda İstanbul’a da bir tekne aldık, böylece yılın 12 ayını denizlerde yaşama şansına sahip olduk. Esasen deniz ve deniz kültürü ailemizin yaşam biçimi. Ben 13 yaşımdan beri rüzgâr sörfü ve yelken yapıyorum. Üniversitede okurken yaz tatillerinde Club Med’lerde sörf ve yelken hocalığı yapardım. Eşim Dilek iyi bir yelkencidir, kızım Selin çok iyi rüzgâr sörfü ve kite (uçurtma) sörfü yapar. İnanın eşim ve benim denizde geçirdiğimiz bir gün, iş stresini atmak açısından, başka bir ortamda yaptığımız yedi-sekiz günlük tatile eş değer. Derin mavi insanı hipnotize eder, bütün apoletlerinizi söküp sizi içine çeker ve bambaşka dünyalara götürür. Anthaven bize tuzlu su tutkumuzu her yönüyle yaşayabileceğimiz bir ortam sağlıyor. Sudaki evimiz gibi… Teknemiz, evimizin önündeki Anthaven Yat Limanı’nda. Botumuz evimizin önündeki kanalda, iskelemizde. Arabamıza biner gibi botumuza binip teknemize, plaja, balığa, balıkçıya, hatta Bodrum Kaleiçi’ndeki bara kadar her yere gidebiliyoruz.
Anthaven’da yaşamak nasıl bir şey, biraz tarif eder misiniz? Nasıl oldu yerleşme süreciniz?
Anthaven’da 2020 yazında yaşamaya başladık. Aslında biz bu zamana kadar yazları, teknemizde olduğumuz zamanların dışında Port Alaçatı’daki evimizde kalıyorduk. O nedenle Bodrum’a taşınmak için oldukça düşündük ve kararsız kaldık. Üç-dört yıldır kuzeye veya güneye inip çıkarken Aspat Koyu’na demirleyip bir-iki gün geçiriyorduk. Proje tamamladığında Anthaven da tüm güzelliğini göstermeye başlamıştı. Tarihte de Aspat hep bir liman şehri ve yerleşim yeri, çekim merkezi olmuş. Burada kendinizi adeta İtalya’da, kanal evleri olan küçük bir balıkçı kasabasında yaşar gibi hissediyorsunuz. Kendi limanı, kendi sahili, kendi köy meydanı, kendi lokantaları, kafeleri, çarşısı ve oteli olan küçük bir tatil köyü… Aspat Dağı’nın çok farklı bir enerjisi vardır, sanırım o enerji Anthaven’a da yansımış. Anthaven’ın da kendine has bir karakteri, kimliği, hikâyesi var. Hiçbir zaman sadece lüksten ibaret, kimliksiz projeler veya tatil köyleri ilgimizi çekmedi. Bir gelişimizde uzaktan tekneye doğru bir botun geldiğini gördük. Botun üzerinde Celine2 yazıyordu. Bizim şu anki teknemizin ve botumuzun ismi Celine3. Gelen bot bir önceki teknemizin botuydu. Şu anda çok iyi arkadaşım da olan sevgili Enver gelip yanaştı ve “Siz Avukat Mehmet Bey misiniz?” dedi. Daha sonra sevgili eşi Berna, Galatasaray Lisesi’nden küçük kardeşim çıktı. Bizi evlerine yemeğe davet ettiler ve bizim de o an Anthaven’da ev arayışımız başlamış oldu. Ancak evlerin hepsi satılmıştı ve ev bulmak imkânsızdı. Neyse ki imdadımıza Mehmet Okay Bey yetişti, şansımıza opsiyonlu bir ev boşaldı ve biz de o evi alıp Anthaven’lı olduk.
Ant Yapı’yla ne zaman tanıştınız?
Ant Yapı ile Port Alaçatı projesiyle tanıştık. Oradan ev almıştık. Port Alaçatı’nın ardından Anthaven’dan ev alma sürecimiz adeta bir ‘dejavu’ gibi oldu. Oradayken de yıllarca, Alaçatı Koyu’na gelip demirliyorduk. Kızımız artık yedi yaşına gelmişti ve tekneye misafir olarak gelen arkadaşlarımız da çocuklarını getirmiyorlardı. O nedenle eşim beni ikna etti, “Kızımız büyüdü, oyun için arkadaşa ihtiyacı var. Bu proje tam bize göre, sen teknenle ilgilenirsin, kızımız arkadaşlarıyla sörf yapar, ben de biraz bahçeyle uğraşırım artık” deyince Port Alaçatı’dan ev almaya karar vermiştik. Port Alaçatı’nın da kendine özgü bir kimliği ve karakteri vardır. Orası da üniktir. En komik ve acısı biz, Ant Yapı’nın projelerine hep geç giriyoruz ve bu da maalesef bize pahalıya patlıyor…
Bu yıl Dedeoğlu Avukatlık 30’uncu yılını kutluyor. Biliyorsunuz Ant Yapı’nın da 30’uncu kuruluş yılı… Bu açıdan neler söylemek istersiniz?
30 yıl sürekli çıtayı yükselterek, devirmeden devam etmek oldukça zor. Geriye baktığımda bulunduğumuz noktadaki yükseklik beni korkutmuyor desem yalan olur. Benim, ofisimde çalışan 30’dan fazla avukat arkadaşıma verdiğim ilk ders şudur: “Dosyanızı sevin, kapağını açmadan önce bir annenin çocuğunu öpüp koklaması gibi onu okşayın, onunla duygusal bir bağ kurup sahiplenin. Ancak o zaman kaybetmekten korkarsınız. İşinize sadece emeğinizi değil kalbinizi de koyarsanız başarı gelir. Ben ruhumu da koyuyorum ancak sizden sadece kalbinizi koymanızı bekliyorum” diyorum. Önce bilgi ve birikim olarak donanımınız tam olacak, sonra kazanacağınıza yürekten inanacaksınız, daha sonra da kazanmak için gerekeni yapacaksınız. Bir davada ikincilik yoktur. Kazanan birincidir. Bu şekilde devam ederseniz başarı geliyor…
Gelecek için en büyük hayaliniz nedir?
Tabii ki işlerimi biraz azaltıp teknemde, ailemle birlikte daha fazla zaman geçirmek istiyorum. Hatta Allah nasip ederse zihnen ve fiziksel olarak sağlıklı günlerde torunlarıma da yelken öğrettiğim, birlikte yelken yaptığım günleri hayal ediyorum. Tam emekliliği hiç düşünmedim zira hayatımın her döneminde dostlarıma, bana ihtiyaç duydukları zamanlarda küçük dokunuşlarım oldu. Bu da bana tarifi imkânsız, muazzam bir haz veriyor. Buna Allah izin verdiği sürece devam etmek istiyorum. Bir de bir kitap projem var, anılarımı yazacağım zaman bulabilirsem. Şu anda kitabımın adı belli: ‘Soğuk Yemeklerim’. ‘Hukukla bu adın ne ilgisi var’ derseniz, ben belki son 15 yıldır yemeklerimi hep soğuk yemek zorunda kalıyorum, zira hep müvekkillerimden telefonlar geliyor. Denizcilerin çok sevdiği ve kullandığı bir sözcük vardır: Kısmet. Ben de gelecek için kısmet diyorum.
ANTHAVEN YAT KULÜBÜ’NÜ KURDU
Yatçılık nasıl bir tutku? Anthaven’da bu tutkunuzu nasıl yaşıyorsunuz?
Çocukluğumda Bozcada / Geyikli’deki yazlığımızda babamın kayığıyla başladı deniz tutkum. Bütün çocuklar oyun oynarken ben babamla, kendi isteğimle balığa giderdim. 13 yaşımdan itibaren de sörf ve yelkene dönüştü bu tutku. Daha sonra da sanırım 1997 yılıydı, ilk yelkenli teknemi aldım. Anthaven tabii bizim için bu açıdan bulunmaz bir proje. Aynı hobiye, aynı tutkuya, deniz kültür ve ahlakına sahip insanlarla sosyal bir ortamı paylaşmak çok keyifli. Denizle ilgili tutkularınızı gerçekleştirebileceğiniz tüm imkânlar da burada mevcut. Ayrıca lokasyon olarak da çok güzel bir noktada; Yunan Adaları, Gökova, Hisarönü gibi yatçılar için vazgeçilmez yerler çok yakın.
Anthaven’da Yat Kulübü’nü kurdunuz, bu süreci anlatır mısınız?
Anthaven’ı ilk gördüğümde ‘Buraya bir yat kulübü yakışır’ diye düşünmüştüm. Bu düşüncemi Mehmet Okay Bey’le paylaştım. O da sağ olsun beni kırmadı ve başta kulüp merkezimiz olmak üzere her türlü desteği verdi. İsmimiz Anthaven Yat Kulübü, flamamız da beyaz zemin üzerine Aspat kızı. Nisan ayı itibariyle duyurumuzu yaparak üye kabulüne başlayacağız. Anthaven sakini ve deniz tutkunu olmak üyelik için yeterli! Tekne sahibi olmak gerekmiyor, zaten amacımız büyük küçük herkesin denizle haşır neşir olabilecekleri bir hobiye sahip olmalarını sağlamak. Bu, kano veya sörf de olabilir, büyük bir yat da… Mehmet Bey’le yaptığımız daha ilk toplantımızdan ileriye yönelik bir sürü proje çıktı. Gençlerimizi su sporlarıyla ilgili hobilere yönlendireceğiz, onlara deniz kültürünü aşılamaya çalışacağız, teknelerimizle ralliler, geziler düzenleyeceğiz, balık turnuvaları yapacağız, kanalda kano yarışlarından tutun koyda sörf yarışlarına kadar bir sürü etkinlik yapacağız. Anthaven’da denizle iç içe oturan insanlar arasındaki dostluk bağlarını güçlendireceğiz. Yatçılığı sevdirirken esas amacımız, başta Aspat olmak üzere koylarımızı ve denizlerimizi her türlü kirliliğe karşı korumak.
SU SPORLARINA HER YAŞTA BAŞLANABİLİR
Yeni başlayan veya bu sporla ilgilenmeyi düşünen yat tutkunlarına neler önerirsiniz?
Öncelikle, herhangi bir su sporuna veya yatçılığa başlamak için hiçbir yaş geç değil. Ben 65 yaşında rüzgâr sörfüne başlayan insanlar gördüm. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde yazın gençler kafelerde oturacaklarına denizle ilgili bir spor yapmalılar. Denizin insanın hayatına katkıları da muazzamdır. Optimist sınıfı teknelerle yapılan bir yarış vardır mesela. Optimist, hata yapıldığında hemen devrilen bir teknedir. Teknesi devrilen genç, teknesini düzeltip yarışa devam eder. En az hata yapan, teknesini en az deviren genç finişe ilk ulaşır ve birinci olur. Çok hata yapanlar teknelerini çok devirir ve dolasıyla sonlarda kalır. Hata yapıp teknenizi devirdiğinizde “Ben oynamıyorum” deme şansınız da yoktur, denizin ortasında hayatta kalmak için o tekneyi iyi kötü yine de düzeltip finişe doğru yolunuza devam etmek zorundasınız. Bu aslında çocuğun kazandığı çok önemli bir hayat dersidir.
Yat almak isteyenlere tavsiyeleriniz var mı?
Bu spora merak salanlara ilk tavsiyem, öncelikle eşlerine bu sporu sevdirmek için gereken neyse onu yapmaları. Zira eşiniz tekne hayatını sevmezse bu sizin de tekneciliğinizin kısıtlı kalmasına sebebiyet verir. Daha sonra motor yat mı, yelkenli yat mı alacağınıza karar vermelisiniz. Bunu genelde tekneyi almadan bilmeniz biraz zordur ancak arkadaşlarınızın teknelerine binerek ve kullanacağınız bölgeye ve karakterinize göre az çok tahmin edebilirsiniz. Örneğin “Ben İstanbul’da kullanacağım” diyorsanız veya “Benim üç-dört günden fazla teknede geçirebileceğim zaman yok” diyorsanız motor yat almalısınız. “Benim zamanım var, Ege’de koyları salına salına gezeceğim” diyorsanız da yelkenli almalısınız. Aralarındaki en belirgin fark, yelkenli yatta tatiliniz bindiğiniz anda, motor yatta tatiliniz ancak gittiğiniz yerde başlar.