“Tiyatro şifaya alan açan bir sanat”

Daha ana okuluna giderken oyuncu olmak istediğini bilen çok yönlü bir sanatçı Lal Ensari. New York Üniversitesi, Tisch’te drama bölümünü bitirdi ve şimdi New York’ta tiyatro yönetmenliği ve oyunculuk yapıyor. Türkiye ile bağları da sürüyor. Son olarak, Güneşi Söndürmem Gerek adlı sinema filminde izlediğimiz Ensari’yi yakından tanıyalım…

MELİS ÇALAPKULU

Lal Ensari 24 yaşında, yetenekli, çok yönlü, iyi eğitimli bir sanatçı. Ama o her şeyden önce, hayata ve insanlara bakış açısıyla pırıl pırıl bir genç kadın. Kendisiyle tanışmaktan, sohbet etmekten ben çok mutlu oldum. Sizin de söyleşimizi keyifle okumanızı dilerim…

Sizi biraz yakından tanıyabilir miyiz?

İstanbul’da doğup büyüdüm. Küçüklüğümden beri New York’a gelme hayalim vardı. Oyuncu olmak istediğimi bilerek doğdum diyebilirim.

O derece…

Evet. Hatta geçenlerde anaokulu öğretmenimle konuşuyordum. “Oyuncu olduğuna inanamıyorum. Benim sınıfımdayken de hep oyuncu olacağım diyordun” dedi.

Liseyi nerede okudunuz?

Koç’ta okudum.

O sırada yurtdışında eğitim almaya karar vermiş miydiniz?

Ben liseden önce de karar vermiştim. Her zaman biliyordum gitmek istediğimi. Hatta Türkiye’yle bağımı koparırdım diye de düşünüyordum. Ama büyüdükçe bu fikrim değişti. Özellikle Amerika gibi bireyi toplumun önüne koyan ve birliktelik anlayışı hiç olmayan bir toplumda olunca, kendi kültürümün bana kattığı güzellikleri daha iyi fark ettim. Gitmek böyle bi şey. İnsan çoğu şeyin değerini bilmiyor gitmeden.

ABD’de nerede okudunuz?

Tisch’te okudum. New York Üniversitesi’nde. New York Üniversitesi’nin içinde farklı okullar var. Sanat bölümleri Tisch’te oluyor. Orada drama okudum. Ayrıca yan dal olarak belgesel okudum. Bu okula gitmek istediğimi biliyordum ve sadece buraya başvurdum. SAT’ye girmem gerekti. İki tane de monolog hazırladım, yetenek sınavı için. Ve 18 yaşımda buraya taşındım.

Sizin için uluslararası sanatçı diyebiliriz herhalde. Türkiye’de de bir filmde oynadınız. Ama orada da çalışıyorsunuz değil mi? Neler yaptınız bugüne kadar?

Burada mezuniyet tezi olarak bir oyun yazıp sahnelememiz gerekiyor. Yapımcılığını da kendimiz yapıyoruz. Aralıkta o projem vardı. Bir yönetmen izlemeye gelmişti. O yönetmenle ileri bir tarihte benim oyunumu sergileyeceğiz şimdi. Mezun olduktan sonra, ocak ayında asistan yönetmenlik yaptım bir oyunda. Sonra şubatta tek perde bir kısa oyun oynadım, Chelsa’de bir tiyatroda. Sonra bir süreliğine Türkiye’ye geldim. Geçen hafta Alau diye bir oyun var, Mısır’da. Onun bir okumasını yaptık. Orada aslında küratör asistanı olarak görev almıştım ama sonra okumada da yer aldım. İki gün sonra, Sofia diye bir arkadaşımla bizim yazdığımız ve oynadığımız kısa bir oyunumuzu sahneleyeceğiz. Sonra önümüzdeki hafta da yine bir oyunda yönetmen asistanlığına başlıyorum.

Güneşi Söndürmem Gerek filminde oynamanız nasıl oldu?

Aslında kış tatili için gelmiştim İstanbul’a. Sonra sakatlandım. O dönem okulu dondurmuştum. O sıra Türkiye’de kaldım. Bu film için odition geldi. Türkiye’de ID Studyo’ya bağlıyım. Oradan geldi odition. Çektim. O şekilde rol aldım filmde.

O filmden sonra teklif geldi mi Türkiye’den?

Bu yaz bir filmde daha rol alacağım.

O halde yeri gelmişken hedeflerinizi, hayallerinizi sorayım…

İki yerde de olmaya niyetliyim. Türkiye’den kopmaya niyetim yok. Ama direkt hayallerimi konuşuyorsak, burada çok mutluyum. Kendi oyunlarımı yazıp yönetmek, oynamak… Başka sanatçılarla birlikte bir şeyler yaratmak. Bunlar bana çok iyi geliyor. Türkiye’de de şöyle bir şey yapmak istiyorum aslında… Agusto Boal’in Ezilenlerin Tiyatrosu diye bir tiyatro tekniği var. Tiyatroda tamamen insanlara kendilerini özgürleştirmeleri için ihtiyaçları olan aletleri vermek üzere yaratılmış bir tiyatro tekniği bu. Bunun içinde forum tiyatrosu var. Diyelim ki kadın grubuyla çalışıyorsak bir kadın grubu buluşuyor. Bunlar oyuncu olmak zorunda değil. Beraber oyun oynanıyor. Kendi yarattığı oyunları da var Boal’in. Bu oyunlar insanların birbirini tanımasına, açılmasına yardımcı oluyor. Aynı zamanda da hayatımızda yaşadığımız zorlukların bedenimizi nasıl etkilediğini görmemizi sağlıyor. Oyunu oynadıktan sonra bir yuvarlak olarak oturuluyor ve bir hikâye çemberi oluşturuluyor. Herkes kadın olduğu için yaşadığı bir haksızlıktan bahsediyor mesela. Sonra bu hikayelerden biri seçiliyor. Oyuna dönüştürülüyor. İnsanlara açık bir şekilde, klasik tiyatro formatında oynanıyor. Sonra izleyiciye “Memnun musunuz?” diye soruluyor. Değilse oyun baştan oynanıyor. Ve bu sefer izleyiciden herhangi biri istediği yerde dur diyor, ana karakterin yerine geçip ya savunma ya da olaydan kaçma teknikleri deneyebiliyor.

Çok ilginç…

Ben bu tiyatroyu Türkiye’de yapmak istiyorum işte. Tiyatro bana göre şifaya çok büyük bir alan açan bir sanat çünkü. Hem oyuncular hem izleyiciler için. Benim de en büyük hayalim dünyaya, insanlara biraz olsun şifa, ışık getirebilecek bir şeyler yapmak.

Bir yanıt yazın