Cumhuriyet’in inşa seferberliği

Yüzüncü yılında mimarlık ve inşaat tarihimizden bir sayfa

Ülkemizin yüz yıllık mimari ve inşaat tarihini, aynı zamanda Cumhuriyet’in yeni bir ülke inşa etme serüveninden günümüze kadar geçen yüz yılına katkıda bulunan ve tanıklık eden bir tarih olarak okunmak da mümkün…

FEZA KÜRKÇÜOĞLU

Cumhuriyet, yüzüncü yılını kutluyor. Bu yüz yıllık tarih içinde mimarlığın ve inşaat sektörünün ayrı bir yeri bulunmakta. Kuruluşundan başlayarak sanayide, tarımda, ticarette, eğitimde atılan her adımda bu alanlarda hizmet verecek yapıları inşa ederek bu uğraşa büyük emeği geçen mimarlar, inşaat mühendisleri, müteahhitler; bunların dışında ülke bayındırlığına hizmet eden köprüler, demiryolları, karayolları, barajlar inşa etmişler. Yanı sıra, Cumhuriyet tarihinde yapılacak kısa bir yolculukta ülkenin toplumsal ve sosyal yaşamını modernleştiren konutlar, apartmanlar ile kültür yapılarını inşa edenlerin izlerini sürebiliriz. Ülkemizin yüz yıllık mimari ve inşaat tarihini aynı zamanda, Cumhuriyet’in yeni bir ülke inşa etme serüveninden günümüze kadar geçen yüz yılına katkıda bulunan, tanıklık eden bir tarih olarak da okunmak mümkün…

O mimarlara, mühendislere ve inşa ettikleri yapılara ait yüzlerce kitap, binlerce makale yazılmışken yüz yıllık mimarlık ve inşaat mühendisliği tarihimizi, kilometre taşlarını, öne çıkanları elbette birkaç dergi sayfasına sığdırmak olanaklı değil. Biz, yüz yıllık Cumhuriyet tarihimizde özel bir yeri olan, hem Cumhuriyet’in hem de inşaat tarihimizin temelinin atıldığı ‘Erken Dönem’ Cumhuriyet mimarlık ve inşaat tarihine odaklanalım istedik. 

Cumhuriyet’in ilanı ile birlikte Kurtuluş Savaşı’ndan sonra nüfusu büyük ölçüde küçülmüş, yetişmiş insan gücünü ve sermaye birikimini yitirmiş, acilen savaşın yaralarının sarılmasını bekleyen bir ülke ile karşı karşıya kalan Cumhuriyet kurucuları ve kadroları, tüm bunlara rağmen ‘yeni bir yaşam’ yaratmanın mümkün olduğunu uygulamalarıyla gösterirler. 

Cumhuriyet modernleşme yolunda ilerlemeyi, ulus-devlet yaratmayı başarırken öncelik verdiği konuların başında; Ankara’nın başkent olarak ilanı, ülke şehirlerinin demiryolları, kara yollarıyla birbirine bağlanması, sanayileşmeyi devlet yönetiminde geliştirmek ve tüm ülke yeniden inşa edilirken Cumhuriyet’in değerlerine uygun çağdaş bir yaşamın kurulması sayılabilir. Bu toplumsal değişimi gerçekleştirmek için de ülkenin her yerinde halk evleri açılır. Halk evleri aracılığıyla modern yaşamın temelleri atılacaktır… 

Yeni bir Ankara kuruluyor

Ankara, Cumhuriyet’in ilan edilmesinin hemen öncesinde, 13 Ekim 1923’te Türkiye’nin başkenti olur. Cumhuriyet ile birlikte Ankara kısa zamanda askeri ve sivil bürokrasinin merkezi haline gelecektir. Çağdaş bir şehir inşa edilmesi için 1928 yılında İçişleri Bakanlığı’na bağlı Ankara İmar Müdürlüğü ve 1930’da da Ankara Belediyesi’nin kurulmasıyla birlikte şehir büyümeye devam eder. 

1932’de Alman mimar Hermann Jansen’in ‘Ankara İmar Planı’ yürürlüğe girer. Yenişehir, Sıhhiye, Cebeci, Bakanlıklar gibi semtler bu imar planına uygun olarak kurulurken, Gençlik Parkı, 19 Mayıs Stadı, Hipodrom gibi yapılar da bu dönemde inşa edilir. 1938’e kadar uygulanan bu plan çerçevesinde Ulus ticaret alanı, Atatürk Bulvarı çevresi konut alanı olarak büyürken, Kale ve çevresindeki eski Ankara da koruma altına alınır.

Cumhuriyet ideolojisini hayata geçirecek çağdaşlaşma planlarının yapıldığı bir merkez olan Ankara, Anadolu için bir çekim merkezi haline gelmiş, nüfusu artmış, yeni mahalleler ve çeşitli fabrikalarla büyümeye başlamıştır. Aralarında bakanlık ve hizmet binalarının bulunduğu çok sayıda kamu binası inşa edilmiştir. Erken Dönem Cumhuriyet mimarisinin Ankara’da inşa edilen ilk anıtsal yapıları arasında bulunan II. TBMM Binası (Vedat Tek, 1924), Etnografya Müzesi (Arif Hikmet Koyunoğlu, 1926), İş Bankası Genel Müdürlüğü (G. Mongeri, 1928), Ankara Palas (Vedat Tek, 1928), Gazi Eğitim Enstitüsü (Kemalettin Bey, 1928), Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü (G. Mongeri, 1929), Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi (Arif Hikmet Koyunoğlu, 1930) gibi binalar, mimarlık tarihimizin kilometre taşları arasında yer alacaktır. Cumhuriyet’in ilk büyük projelerinden biri olan Ankara’nın yapılandırılmasında H. Jansen ve Prof. C. Holzmeister’in adları öne çıkacaktır… 

Atatürk ve modern mimari

Modern mimarinin dünyada kendini henüz kabul ettirdiği 1930’lu yılların başından itibaren ülkemizde de kabul görmesinde, yapıların hızlı ve ucuz inşa edilmesi etkili olmuştur. Modern mimarinin yaşamımıza girmesinde Avrupa’dan gelen mimar ve hocaların yanı sıra Avrupa’da okumuş mimar ve inşaat mühendislerinin de payı büyüktür. Modern mimarinin ülkemizde yaygınlaşmasında önemli bir rol oynayan bir yayından, ülkemizin ilk süreli mimarlık dergisi, 1931’de Zeki Sayar yönetiminde yayınlanmaya başlayan ‘Mimar’ dergisinden söz etmeden geçmeyelim. Dergi, 1935 yılında ‘Arkitekt’ ismiyle yola devam ederek 1981’e kadar yayımlanacaktır. 

Siyasi, ekonomik ve toplumsal açıdan çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış, bayındır, sağlıklı, güzel yaşanabilir bir ülke için ömrü boyunca mücadele eden Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1935’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin V. Dönem I. Yasama Yılı açış konuşmasında ülkenin imar ve bayındırlık konularına da değinir. Tutanaklardan okuyalım: 

Üzerinde önemle durmak istediğim başka bir konuyu da açıklamak istiyorum.

Türk ülkesi içinde köylere varıncaya kadar küçük büyük bütün illerimizde gelişme ve bayındırlık çalışmalarının sürdürülmesi önde gelen amaçlarımızdandır. (Alkışlar)

Türk’e ev ve barınak olan her yer, sağlığın, temizliğin, güzelliğin, modern kültürün örneği olacaktır. (Alkışlar) Devlet kurumları yanında, doğrudan doğruya bu işlerle ilgili olan belediyelerin bu görüş ve düşünüşle çalışmalarını istiyorum. Belediyelerin Devlet merkezinde toplanışı bu işin sonucu değil, başlangıcıdır.

Modern mimariyi ve çağdaş şehir planlamasını destekleyen Mustafa Kemal Atatürk, bu konuşmasında devletin kısıtlı ekonomik olanakları içinde yoktan var ettiği kamu yapılarının yanı sıra sivil mimarinin de aynı anlayışla inşa sürecinde belediyelerin rol almalarının önemine işaret eder. Belediyelerin bu imar seferberliğine katılmalarıyla ülke gerçek anlamda yeniden inşa edilir.

Cumhuriyet’in kuruluşundan İkinci Dünya Savaşı’na dek ülkenin yolları, köprüleri büyük ölçüde yapılmış, Ankara yeniden kurulmuş, İzmir’de İstanbul’da sürdürülen imar çalışmalarının yanı sıra Samsun, Eskişehir, Afyon, Adana, Elâzığ, Tokat ve Malatya yeni inşaatlarla hızla değişim göstermiştir… 

Genç Cumhuriyet’in ilk fabrikaları

Cumhuriyet’in ilk yıllarında peş peşe açılan fabrikalar ile sanayileşmenin temelleri atılır. Dönemin mimar ve inşaat mühendislerinin özverili çabaları ile yurdun dört bir yanında fabrikalar yükselir. Dönemin teknik olanakları inşaatları yapacak mimar, mühendis ve ustaların sayısının azlığı ve en önemlisi kısıtlı ekonomi ile çok kısa sayılacak bir zamanda bitirilen fabrikalar işletmeye açılır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında açılan çok sayıda fabrikadan sanayi kollarındaki çeşitliliği göreceğimiz bir seçki yaparak, ülke sanayisine büyük katkıları olan fabrikaları sıralayalım: Ankara Fişek Fabrikası (1924), Gölcük Tersanesi (1924), Alpullu Şeker Fabrikası (1926), Kırıkkale Mühimmat Fabrikası (1926), Eskişehir Kiremit Fabrikası (1927), Kırıkkale Elektrik Santrali ve Çelik Fabrikası (1928), Ankara Çimento Fabrikası (1928), Ankara Havagazı Fabrikası (1929), Konya Ereğli Bez Fabrikası(1934), Bursa Süt Fabrikası (1934), Zonguldak Kömür Yıkama Fabrikası (1934), Ankara, Konya, Eskişehir ve Sivas Buğday Siloları (1934), Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası (1935), Ankara Çubuk Barajı (1936), Nuri Demirağ Uçak Fabrikası (1936), Malatya ve Bitlis sigara fabrikaları (1936), İzmit Kağıt ve Karton Fabrikası (1936)…

Kurulan fabrikalar sanayinin gelişmesinde öncü olmalarının yanı sıra kuruldukları şehirlerin büyümesinde, şehirlerdeki sosyal yaşamın değişmesinde de etken olur. 

Yapılar yükselirken…

Cumhuriyet’in ilk yıllarında yapı malzemesi üreten fabrikalar olarak sadece Aslan ve Eskişehir Müttehit Çimento fabrikası bulunmaktadır. Kapasitesi düşük işletmeler yetersiz kaldığından ahşaptan kiremite, demirden çeliğe temel yapı malzemeleri yurtdışından gelmektedir. Bunların dışında yapı teknolojilerini takip edip uygulayacak olan teknik kadronun yetersizliği, sayıları otuzu geçmeyen mühendislerle büyük bir imar seferberliğini gerçekleştirmenin zorluğu ortadadır.

II. Dünya Savaşı yıllarında durgun geçen imar hareketlerinin sonrasında, 1940’lı yıllardan başlayarak yüksek okullardan mezun olan Türk mimar ve inşaat mühendislerin barajlara, köprülere, endüstri tesislerine ve hızlıca bitirilen konutlara imza attıklarını görmekteyiz. İlerleyen yıllarda yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda büyük projeyi tamamlayan mimar ve mühendislerin, müteahhitlik firmalarının başarısının temelleri, Erken Dönem Cumhuriyet döneminde atılan eğitim ve imar politikalarına dayanmaktadır. 

Bir cevap yazın