O SON IRMAK KURUMASIN DİYE…

Ekosistemle aramızdaki arz-talep dengesi bozuldu. Biyoçeşitlilik azalıyor, gezegen giderek ısınıyor, aşırı iklim olayları artıyor. Kısacası tüm canlıların yaşam alanları daralıyor. ‘Sürdürülebilir’ bir yaşam içinse doğadan öğreneceğimiz ve rehber olarak seçebileceğimiz çok şey var…

‘Yüzyılın felaketi’ olarak anılan ve merkez üssü Kahramanmaraş olan depremden sonra ülkemizde arka arkaya meydana gelen sel, heyelan gibi afetler ve diğer yandan süregelen kuraklık bize gösteriyor ki artık doğa, insana karşı isyan bayrağını çekiyor. Tıpkı zamanının ötesinde ders veren bir Kızılderili atasözünde geçtiği gibi: “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

Bugün doğa açıkça bize diyor ki, “Siz insanlar doğanın sahibi değilsiniz.  Yalnızca tüketerek, doğadan ve diğer canlılardan çalarak yaşayamazsınız. Tam tersine birlikte, uyum içinde yaşamamız gerekiyor. Çünkü şimdiye kadar doğaya yaptıklarınız sürdürülebilir değil!”

Bu durumu iyileştirmek için günlük alışkanlıklarımızdan vazgeçmeden, sadece bazı davranışlarımızı değiştirmeyi öğrenerek ‘sürdürülebilir’ yaşayabilir, doğaya ve diğer canlılara saygılı bir yaşama sahip olabiliriz. Böylece ihtiyacımız olmayanı tüketmekten vazgeçip hem kendimiz hem doğadaki diğer canlılar için pozitif bir etki yaratabiliriz.

Uzun zamandır daha çok duymaya başladığımız ‘sürdürülebilir yaşam’ kavramı aslında; yeryüzünün kısıtlı kaynaklarını şahsi kullanım oranımızı azaltıp daha çevre dostu bir yaşam sürdürmek üzere birtakım değişiklikler yapma fikridir. Ana fikir ‘Var olanı korumak ve devamlılık sağlamaktır’. Çevresel, toplumsal ve ekonomik olmak üzere üçe ayrılan sürdürülebilirlik, aslında birbirinin devamı olarak ilerler.

Adım adım sürdürülebilirlik

‘Toplumsal sürdürülebilirlik’ sağlandığında yaşam standartları yüksek, gelişmiş bir toplum, kapsayıcı bir iş piyasası oluşturuluyor; böylelikle ‘ekonomik sürdürülebilirlik’ de sağlanmış oluyor. Şu an sahip olduğumuz doğal kaynakları yalnızca tüketerek değil, yerine koyarak ve dönüştürerek doğayla uyumlu bir şekilde var olmayı ise ‘çevresel sürdürülebilirlik’ olarak tanımlayabiliyoruz.

Bunu çevresel sorunlara çözümler üretme arzusu ve karbon ayak izini azaltma, küresel ısınma ve iklim kriziyle mücadele, geri ve ileri dönüşüm için aksiyon alma gibi adımlar takip ediyor. Yani aslında sürdürülebilir yaşam bu üç boyutuyla sağlandığında hem toplum, hem ekonomi hem de çevre için büyük değişimler oluyor.

İleri ve geri dönüşüm

Peki, tam bu noktada sıkça duyduğumuz destekleyici adımlar olan ‘geri ve ileri dönüşüm’ ne anlama geliyor? İkisi de temelde atıkları değerlendirme yöntemi. İleri dönüşüm, bizim için işlevini kaybetmiş bir ürünü veya bir atığı yeniden başka bir işlevle kullanmak için form vermek demek.  Geri dönüşüm ise atıkları doğru mühendislik işlemlerinden geçirerek yeniden işlevlendirme süreci.

Çevre dostu bir şekilde yaşamak, bireysel karbon ayak izimizi azaltmak ve böylece gezegenimizi korumak mümkün.

Çok bileşenli denklem: Ekolojik ayak izi

Her birimiz, öncelikle kişisel ayak izimizden yola çıkmalıyız. Ekolojik ayak izimizin önemli bir kısmı karbon salımına neden olacak faaliyetlerden oluşuyor. Doğal kaynakları ne kadar tükettiğimiz, ne kadar karbon salımına neden olduğumuz, şu sorulara verdiğimiz yanıtlarda gizli: “Yemek düzeninizde et mi ağırlıkta yoksa sebze mi?”, “Aldığınız gıdanın ne kadarını israf ediyorsunuz?”, “Şehir içi ulaşımda hangi aracı tercih ediyorsunuz?”, “Bir yılda ne sıklıkta uçak yolculuğu yapıyorsunuz?”, “Evinizi neyle ısıtıyorsunuz?”, “Elektronik cihazlarınızı fişe takılı bırakıyor musunuz?”, “Enerji verimliliği sağlayan ampul ya da beyaz eşyaları tercih ediyor musunuz?”, “Geri dönüşüm yapıyor musunuz?” Bu testin sonunda enerji ve kaynak kullanımınızın hangi seviyede olduğunu görebilirsiniz.

Unutmayalım ki, denklemin bir yanında toplumun talepleri bulunuyor; bitkisel ve hayvansal gıdalar, yakıt, şehir altyapısı, kereste ve orman ürünleri gibi… Denklemin diğer tarafında ise ‘biyolojik kapasite’ bulunuyor; ormanlar, tarım arazileri ve otlaklar, deniz ve tatlı su alanları gibi.

Günün sonunda önemli olan, kolektif faaliyetlerimiz sonucunda toprağın bozulması, içilebilir tatlı suyun azalması, artan enerji maliyetleri gibi sorunlarla biyolojik kapasiteyi ne kadar azalttığımız…

Karbon ayak izi deyip geçmeyin…

Burada dikkat çekmemiz gereken önemli bir nokta var: Karbon ayak izi, ekolojik ayak izi demek değil, aksine onun bir bileşeni. Karbon ayak izi bizlerin hayatımız boyunca gerçekleştirmiş olduğumuz aktiviteler sonucu doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya çıkan sera gazı emisyon miktarının tanımıdır. Kısacası, karbon ayak izi çevreye verdiğimiz zararın ölçü birimidir.

Alternatif ürünler, bilinçli ulaşım ve enerji tüketimi sayesinde, ayrıca beslenme tarzımızda yapacağınız değişikliklerle çevre dostu bir şekilde yaşamak, bireysel karbon ayak izimizi azaltmak ve böylece gezegenimizi korumak mümkün.

Sürdürülebilir binalar: Yeşil bina kavramı

Toplumsal, çevresel ve ekonomik etkileri ülkemizde ve dünyada oldukça önemsenen inşaat sektörü de sürdürülebilirlik kavramı içinde yer alıyor. Sürdürülebilir çevre, yeşil bina, akıllı ulaşım sistemleri gibi uygulamalar dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıklıkla duyduğumuz ve duyacağımız kavramlar haline geldi.

Sürdürülebilir binalar ya da ‘yeşil binalar’ en temel tanımıyla, binanın tasarımından yapım aşamasına, ayrıca ömrünü tamamladığında yapılan yıkım aşamasına kadarki tüm süreçleri boyunca, çevresel olarak sorumlu ve kaynak verimliliği olan projeler oluşturmak için entegre bir tasarım süreci gerektiriyor.

Minimum enerji, su kullanımını azaltma, geri dönüşüm toplama ve tütün dumanı kontrolü gibi zorunlu ön koşulların yanı sıra düşük emisyonlu ürünlerin kullanımı, su tüketiminin azaltılması, enerji verimliliği, toplu taşıma araçlarına erişim, geri dönüştürülmüş içerik, gün ışığı ve yenilenebilir enerji gibi kriterler bir binanın ‘sürdürülebilirlik kriterlerini’ belirleyen temel öğeler.

Biz de Ant Yapı olarak yeşil binalar ve sürdürülebilirlik konusundaki hassasiyetimizi sertifikalarla geleceğe taşıdığımızı her zaman gösterdik. Türkiye’de ve dünyada inşa edilmiş ve edilmekte olan birçok Ant Yapı binası, yeşil sertifikalıdır.

Anthill projemiz, Türkiye’nin ilk BREEAM yeşil bina sertifikalı rezidans projesi olma özelliğine sahip.

Binaların sürdürülebilirliğini değerlendiren, derecelendiren ve belgelendiren dünyanın ilk değerlendirme sistemi ‘BREEAM’ (Building Research Establishment Environmental Assessment Method), birçok yeşil bina sertifikasyon sisteminin temelini oluşturuyor. Anthill projemiz, Türkiye’nin ilk BREEAM yeşil bina sertifikalı rezidans projesi olma özelliğine sahip. Türkiye’de ilk defa verilen yeşil bina sertifikası ÇEDBİK’in (Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği) ise Antteras projemize ait olduğunu buraya not düşelim.

Doğa dostu olanı seçmek için etiketleri okuyup ürünlerin sertifikalarını kontrol etmeyi ihmal etmeyin.

DEĞERLİ ALIŞKANLIKLAR REHBERİ

Ana denkleme dönersek, bireysel olarak ekolojik ayak izini neler belirler?

  • Enerji ve su tüketimi
  • Gıda tüketimi
  • Ulaşım tercihleri
  • Geri dönüşüm alışkanlıkları

Bireysel olarak hepimiz sürdürülebilir yaşama küçük adımlarla geçiş yapabiliriz. Unutmayalım ki, her adım çok değerlidir. Burada ‘Azalt, yeniden kullan, geri dönüştür’ sloganı çok önemli.

  • Enerji kullanımını azaltmak ve karbon ayak izinizi en aza indirgemek için, eğer izlemiyorsanız televizyonunuzu ve odadan çıkarken ışıklarınızı kapatın.
  • Bekleyen/uyku modunda olan cihazları kapatmak, kullanılmayan fişleri prizden çekmek ve kurutucu kullanmak yerine çamaşırları asmak, evde enerji tasarrufuna yardımcı olur.
  • Enerji kullanımınızı azaltmak için LED veya CFL ampulleri kullanabilirsiniz.
  • Isınmak için güneş enerjisi kullanmak en güzeli. İyi bir ısı yalıtımı da doğalgaz faturalarını ve karbon ayak izini küçültmede önemli rol oynar.
  • Kısa duş almak, sudan tasarruf etmek için su ısınırken bir kovada biriktirmek, kullanmadığımızda musluğu kapatmak önemli adımlardır. Çamaşır makinenizi dolu çalıştırmak da çamaşır yıkarken su tasarrufunun anahtarıdır.
  • Yeşil alanları arttırmak, sulak alanların bozulmasını önlemek, biyolojik çeşitliliği korumak gibi adımlar da atabiliriz.
  • Kendi bitki bahçenizde sebze yetiştirebilir ya da pandemi dönemindeki gibi ekmeğinizi evde yaparak ambalaj ve yemek artığı gibi atıklarınızı azaltabilirsiniz. Eğer öğününüzde yemeğinizi bitiremediyseniz bunu atmak yerine tekrar tüketmek üzere buzdolabına kaldırın.
  • Gıdaları mevsiminde tüketebilir, sebze ağırlıklı beslenebiliriz. Haftada sadece üç gün vejetaryen veya vegan beslenmeye geçmemiz bile çok şey değiştirebilir.
  • Dikkatsizce tercih ettiğimiz ürünlerin sonuçları bizlere ve dünyamıza daha pahalıya mal olabilir. Bireysel olarak atık oluşumunu önlemek veya azaltmak birinci adım. Geri dönüşüm için atıklarımızı ayırarak cam, plastik, kâğıt, metal, pil, organik atık kutularına atmamız gerekir.
  • Sürdürülebilir yaşam ürünlerinde ambalaj, içerik ve üretime dikkat etmemiz gerekir. Ne yazık ki, her plastik ambalaj geri dönüştürülemiyor. Ancak cam, yüzde 100 geri dönüşebilen en çevre dostu ambalaj. Bu nedenle ‘plastik ayak izimizi’ azaltabilmek için minimum plastik kullanımına özen göstermeliyiz.
  • Tek kullanımlık plastikleri hayatımızdan çıkarmalıyız. Plastik poşetler yerine bez ya da file çanta, plastik pipetler yerine cam, metal ya da bambu pipetler, streç film yerine silikon kapaklar, balmumu kumaşlar kullanabiliriz.
  • Plastik içecek şişeleri yerine matara ve termos gibi sürdürülebilir alternatifleri tercih edebiliriz.
  • Doğa dostu olanı seçmek için etiketleri okuyup ürünlerin sertifikalarını kontrol etmeyi de ihmal etmeyin. Seçeceğimiz ürünleri vegan, doğal, organik ya da yeşil ürünlerden tercih edebilir, yeniden dolum alternatifi varsa torba ambalajlı ürünleri satın alarak plastik kullanımımızı azaltabilir, sürdürülebilir içerikli ve sürdürülebilir ambalajlı ürünleri satın alabiliriz.
  • Kâğıt israfını önlemek için mektupları e-postayla almayı seçin ve belgeleri yalnızca gerekli olduğunda yazdırın.
  • Hızlı moda akımı yerine sürdürülebilir moda anlayışını benimseyebiliriz. Unutmayın, tek bir tişörtün üretimi için yaklaşık 2.700 litre su harcanıyor. Artık size olmayan ya da giymek istemediğiniz giysileri de atmak yerine bağışlayabilirsiniz.
  • İkinci el kıyafetleri veya sürdürülebilir kumaşlar kullanan satıcıları tercih edebilir, giysilerinizin ömrünü uzatacak iyi deterjanlar kullanarak ekstra ürün satın almanın önüne geçebilirsiniz.
  • Daha az şey satın alın. Dürtüsel alışverişi kısıtlamak için alışverişe bir listeyle çıkın.

Bir cevap yazın