Türkiye’de dekorasyon deyince ilk akla gelen markalardan biri Koleksiyon. Markanın kurucusu, duayen tasarımcı Yüksek Mimar Faruk Malhan, aynı zamanda Anthaven’da komşumuz. Kendisiyle EQ Dergi için sohbet etme imkânı bulduk.
- Faruk Bey, Türkiye’nin en köklü markalarından birinin kurucusu, eğitimi ve bakış açısıyla alanında uzman nadir iş insanlarımızdan birisiniz. Bize çok kısaca mesleğinize bakışınızı ve başarılı, özgün bir marka yaratmanın sırlarını verir misiniz?
Benim, Koleksiyon markasının oluşumunda ve başarısında esas katılımım, iş insanı özelliklerim dışında tasarımcı özelliğimdir. Kurulduğu 70’li yıllarda, tasarım denince İtalyan mobilya akla gelirdi. Esasında İtalya gibi İsveç, Danimarka, Finlandiya’da da tasarımcılar, mimarlar önemli oyuncular olarak pazarda yerini almışlardı. Fransa, Almanya, İngiltere ise daha kendi popüler beğenileri içinde jenerik beğenilerini oluşturmuşlardı.
Benim mükemmeliyetçi ve yenilikçi üslubum ürüne, mesleğe, yönetime bakış açımı oluşturur. Tasarım yaklaşımı için yaratıcı düşüncenin gelişimi ön şarttır. Benim düşünceme göre varlıklara, olgulara, süreçlere nereden bakıldığı, nelerin görüldüğü veya nelerin görülmek istendiği yeterli değildir; algılar oluşabilir ama algılar gerçekleri anlamamıza, yaratıcı süreçlere geçmemize yetmez. Tüm görünenler gerçek olsaydı yaratıcı düşünceye, tasarıma gerek olmazdı. Benim tutkum güzele, özene, emeğe, isyana, yeniye velhasıl yaratıcı olan her şeye oldu. Koleksiyon böyle yaratıldı.
- Son dönemde neler yapıyorsunuz?
Hiç sormayınız, Covid döneminde torunumun kişisel gelişim üzerine bazı sözlerine takıldım. Onu dinledikten sonra ‘Yaratıcı Düşüncenin Gelişimi – Gençliğe Övgü’ adlı bir kitap yazdım. Kişisel gelişim kuramlarını özetledim, yaratıcılığın insan tarihinde gelişimini derledim, bebeklikten yetişkinliğe nöro bilim ışığında kişisel gelişimi anlattım. Nobel Yayınları’ndan yayımlanan kitabı internet üzerinden alabilirsiniz.
Sonrasında umut üzerine bir kitaba giriştim. Çalışmalarım beni yitirilen hafızaya, geçmiş ile kopuşun gelecek için yönsüzlüğe gidişin endişelerine düşürdü. Hafızayı toplum ve kişi üzerinden çalışıyordum ki, deprem oldu. Şimdi ahşap ev tasarımına başladım. Bu tasarım beni, ev tasarımından önce ev inşa etmenin ontolojik kurulumuna götürdü, yolun başındayım. Bu arada oğlum Koray ile yeni nesil ortak mekânlar, dolap ve masa sistemleri üzerine iki tasarım yaptık. Biri İngiltere’den, diğeri Amerika’dan iki ödülle taltif edildi. Arada yeni çay bardakları, kahve fincanları, tek tük de olsa dış mekân mobilyaları çizdim.
- Ailenizden biraz söz eder misiniz?
Özel hayatı bu sohbete eklemek istemem, konuşmalarımız oldukça kamusal açılımlar üzerine oldu, Koleksiyon üzerine de genel ve kamusal açıdan konuştuk. Koleksiyon halka açılmış durumda, aileden ikinci nesil işin başında. Çalışmaları, yönetimi kamusal alana almak üzerine sürdürüyorlar. Tüm Koleksiyon çalışanları karınca kararınca hisseler aldılar. Ben yönetim kurulu üyesi bile değilim. Tasarımcı olarak çalışıyorum.
- Koleksiyon Mobilya’nın dününü, bugününü ve yarınını özetlemenizi istesek, neler söylersiniz?
Koleksiyon ilk günden bu yana çağdaş beğenisi, tasarım ve kalite beklentileri yüksek kişiler tarafından ilgi gördü. Değer önerileri ile satışları, ev mobilya pazarının seri, ekonomik fiyatlı, vadeli satışlara ilgisi ile bir çatışmayı barındırdı; elit ve ödeme gücü olan bir müşteri tabanında sınırlı kaldı. Ofis, eğitim, sağlık sektörlerindeyse daha yüksek beklentilere çıkılınca, daha çok markaya teveccüh gösterilir oldu. Koleksiyon’un yarınını daha çok Batı ülkelerinin büyük oyuncuları arasında geçireceği düşüncesindeyim. Tasarım yetkinlikleri ve performansı bakımında Batı ile karşılaştırıldığında öncü markalar arasındaki konumunu hep koruyacak. Ülkemizde ise kalite, tasarım, çevreye duyarlı ürün, üretim tekniklerine duyarlı kitleler, firmaların öncelikli tercihi olmaya devam edecek.
- Bugünün gençlerini, Z kuşağını nasıl buluyorsunuz? Onlara neler önerirsiniz?
Bireylerin yaşamdan, toplumdan beklentiler içinde yaşadıklarını, edilgen bir düşünce yapısının onların birey ve toplum bilincini kuşatmış olduğunu görüyorum. Esas olması gereken; yaşama, topluma karşı bireylerin görevli doğduklarının bilincinde olmalarıdır. Böylesi bir farkındalık canlı doğasının varoluş açılımıdır. Böylesine farkındalık bireye ve topluma aktif veya proaktif enerjiler yükler, umuda yolculuğun başlangıç çizgisidir. Bu yeni kuşağı iki çizgide buluşmaya çağırırım. Biri hafıza, diğeri umut. Yaratıcılık insanı tüm diğer canlılardan ayıran fıtratına yerleşik özelliktir. Günümüzde nesiller, küçük dünyalı büyük teknisyenler olarak yetiştiriliyor. Bu, onları umutsuzluğa sürüklüyor. Bizlerin sübjektif olarak farkında olmadan, objektif olarak yaptığımız budur. Böylesi oluşum umuda yönelimi düşürmektedir. Umut geleceğe dair bir kurulumdur, toplum ve değişim referanslıdır. Bu yeni nesil, neyi görmeleri isteniyorsa onu görüyor, neyi düşünmeleri isteniyorsa onu düşünüyor ve biz bu halin çok da farkında değiliz. İçinde bulundugumuz dönemeçte yeni neslin hangi varoluşsal soru ve soruna hangi bağlamlarda odaklanacağı önemlidir. Bu yeni neslin gelişimsel farkındalığı, değiştiği ve değiştirebildiği ölçülerde oluşacaktır.
Anthaven her anlamda çok başarılı.Herkese ait alanların birimizi ait alanlardan çok olması önemli.
- Anthaven’da yaşamak sizin için nasıl bir tecrübe, biraz söz eder misiniz?
Böyle bir projeyi arkadaşım Mimar Aykut Mutlu Alaçatı’da uygulamaya başlamıştı, oradan tanıyorum. Ancak Anthaven her anlamda çok başarılı. Öncelikle herkese ait alanların birimize ait olanlardan çok olması, inşaat kalitesi ve özellikle yönetimin elini projenin üzerinden çekmemiş olması çok önemli. Belki ortak etkinliklere daha çok yer verilmesi, komşuluk ilişkilerinin zenginleştirilmesi sakinler için yararlı olacaktır. Böyle bir sitede yerleşimin fiziksel özelliklerden önce sakinlerin özellikleri, paylaşılanların çokluğu önemlidir.