Müzik tarzı zarif ama biraz da tuhaf!

Caz, folk ve rock gibi türleri harmanladığı son albümü Silver Bead Eyes ile ses getiren, Türkiye’de de sevilen ve konserler veren Resa Saffa Park, çok yönlü bir sanatçı. Ülkemizde özellikle Ahmet Kaya’nın Beni Vur parçasının yorumuyla tanınan Park, “Müzik tarzım zarif ama biraz da tuhaf, melankolik” diyor.

MELİS ÇALAPKULU

Dubai’de doğup kısa süre sonra ailesiyle birlikte Norveç’e taşınan genç müzisyen ve oyuncu Resa Saffa Park (Theresa Eggesbø), Türkiye’de de çok sevilen bir sanatçı. Zaman zaman Türkiye’de konser veren (en son geçen mayıs ayında Zorlu PSM %100 Studio’daydı) sanatçıyla samimi bir söyleşi gerçekleştirdik.

Oyunculuk eğitimi aldınız, oyunculuk ve yine profesyonel olarak müzik yapıyorsunuz. Bunlar hayatınızda nasıl gelişti ve birbirini nasıl tamamlıyorlar?

Çocukluğumdan beri oyunculuk yapıyorum. Annem aslında sporla ilgilenmemi istemişti ama spor genlerimin çok güçlü olmadığını fark edince, dokuz yıl boyunca klasik bale yaptım ve büyürken de topluluk tiyatrolarında oynadım. Hep müzikal tiyatrodaydım, dolayısıyla müzik ve şarkı söylemek hayatımın doğal bir parçası oldu. Bale sayesinde klasik müzikle de iç içeydim. Ama müzik teorisi ya da enstrüman konusunda eğitim almadım; ta ki İngiltere, Liverpool’da LIPA’da müzik okumaya karar verene kadar. O zamana kadar şarkılarımı doğaçlama yazarak üretiyordum, orada ise yazımı geliştirmek için gerekli araçları edindim. Müzik ve oyunculuk birbirini iyi tamamlıyor. İkisini de sık sık ve bazen birlikte kullanıyorum. Ama yine de, beni müzik kadar zorlayan ve heyecanlandıran bir rolle karşılaşmadım.

Dubai’de doğdunuz, Norveç’te büyüdünüz. Bize ailenizden biraz bahseder misiniz? Çocukluğunda Arap kültürü evinizde nasıl bir yer buldu?

Babam ekonomist, denizcilik sektöründe çalışıyor. Bir dönem işi gereği farklı ülkelerde görev yaptı, Dubai de onlardan biriydi ve ben orada doğdum. Dubai’de çok farklı milletlerden insan yaşıyor. Bu çeşitlilik ve Arap bir ülkede büyümek beni çok etkiledi. Hem müzik zevkime hem çeşitliliğe olan bakışıma, hem de “ev” kavramına dair kendi tanımıma katkıda bulundu.

Müzik tarzınızı nasıl tanımlıyorsunuz?

Zarif ama biraz da tuhaf, melankolik ve melodik bir müzik… Kırmızı şarap eşliğinde dinlenebilecek bir müzik diyebilirim.

Türkiye’de çok hayranınız var. Özellikle Ahmet Kaya’nın Beni Vur şarkısını söylediğinizde kalbimizi fethettiniz! Bu şarkıyla nasıl tanıştınız?

Beni Vur’u ilk kez Deniz Tekin’in yorumuyla duydum. Dinlemeyi bırakamadım; melodi sabah kalktığımda aklımda olan ilk şey, gece uyumadan önce aklımdan çıkmayan son şeydi. Daha sonra Ahmet Kaya’nın orijinal kaydını dinledim. Geçen yıl Sevgililer Günü akşamı evde yalnızken gitarla çalmayı denedim. O dönemde Ahmet Kaya’nın etkileyici hikâyesini de öğrenmeye başladım. Şarkı ilk bakışta karanlık bir aşk şarkısı gibi algılanabilir ama aslında bir direniş şarkısı. Büyük baskı ve duygusal stres altında üreten insanların sanatını dinlemek ve paylaşmak bana çok değerli geliyor, siyasi taraflardan bağımsız olarak.

Türkiye’de kaç kez konser verdiniz? Burada neden bu kadar sevildiğinizi düşünüyorsunuz? Türk dinleyicilerinizle buluştuğunuzda neler hissediyorsunuz?

Geçen mayısta Türkiye’de üçüncü konserimi verdim. Açıkçası orada kendimi evimde gibi hissediyorum. Bunun en büyük sebebi, müziğime gerçekten bağlanan insanlarla karşılaşmış olmam. Bu inanılmaz bir huzur veriyor. Ayrıca Türk müziğine, sinemasına ve sanatına da büyük hayranlık duyuyorum. Ahlat Ağacı ve Kış Uykusu favori filmlerimden. Kedileri çok seviyorum, Türkiye’de birçok kişinin de kedileri sevmesi hoşuma gidiyor. Ayrıca Türklerin tarzını çok beğeniyorum: Sofistike, zarif ama biraz da asi. Ve çoğu insan bana derinlikli geliyor.

Hangi Türk sanatçıları seviyorsunuz? Favori şarkılarınız hangileri?

Bir liste yapayım:

Özdemir Erdoğan: Gurbet.

Karsu: Neredesin Sen, Bırak Beni Böyle ve Kırmızı albümündeki tüm şarkılar.

Sena Şener: Sevmemeliyiz, Ölsem, Bak Bana, Dostum Değil Uykular.

Fazıl Say: İnsan İnsan ve Dört Mevsim.

Mustafa Mert Koç: Sessizim.

Aybüke Poçan: Aklımın Oyunları.

Furkan Arslan: Resmini Kokladım.

Bülbülüm Altın Kafeste (Cone & the Cones, Melis Yelman ve Eftalya yorumları).

Mert Demir: Ateşe Düştüm ve Acı Veriyor

Canozan & Senceylik: Seni Gördüm Rüyamda (akustik).

Altın Gün (grup olarak).

Mavi Gri & Ufuk Beydemir: Vazgeç Artık Rüyalarımdan.

Ve daha niceleri!

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Günlük rutininiz, hobileriniz neler?

Yemek yapmayı seviyorum ama çok da titiz değilim. Tarifleri takip etmeyi sevmem, çoğu zaman doğaçlama yaparım. Mükemmel bir aşçı değilim ama sürece bayılıyorum; sessizlikte ya da müzik/podcast eşliğinde yemek yapmak bana huzur veriyor. Yemeğin yanması ya da az pişmesi çok da umurumda değil. Hayatımda ilham dolu, mutlu olduğum dönemlerim de var, motivasyonsuz ve karamsar olduğum dönemlerim de. Genellikle mutluluk, müziğe zaman ayırabildiğimde ve iyi bir şeyler ortaya koyduğumu hissettiğimde geliyor. Küçük şeylerden de keyif alıyorum: Sevgilimle ya da arkadaşlarımla kaliteli vakit geçirmek, sabah kahvesi içmek… Ama bazen müziğim, kendim ya da geleceğimle ilgili güvensiz hissedebiliyorum; bence bunları da paylaşmak önemli. Haftada 1-3 kez spor yapmak bana çok iyi geliyor. Hem bedenimle daha bağlantılı hissediyorum hem de günümü renklendiren küçük bir başarı duygusu veriyor. Yatağı toplamak gibi; küçük bir eylem ama bütün günü değiştiriyor. Şu an ise tuz & sirke cipsi yiyorum… Yani her şey dengeyle ilgili.

Geleceğe dair hayalleriniz, hedefleriniz neler?

Yaş aldıkça da müzik yapmaya devam eden, üretimi gelişen bir sanatçı olmak istiyorum. Kendimi güvende hissettiğim bir kariyer kurmak ve müziğimin gelir kaynağı haline gelmesi en büyük dileğim, çünkü şu ana kadar hep yatırım yaptım. Ama her şeyden öte, müzik yapma inancımı ve ilhamımı asla kaybetmek istemiyorum. Ve sanırım kaybetmeyeceğim de…

Bir yanıt yazın