Barışın, dayanışmanın, hoşgörünün hâkim olduğu, bedenin ve ruhun oruçla temizlendiği Müslüman dünyasının kutsal ayı Ramazan, ritüelleriyle de On Bir Ayın Sultanı sıfatını hak ediyor.
Zamanın acımasız dişleri Ramazan geleneklerinin çoğunu silip süpürse de bazıları Anadolu’da hâlâ yaşatılan bu gelenekler, Ramazan’ı bir aylık uzun bir bayrama çeviriyor.
Bu sayımızda kimi çoktan unutulan Ramazan geleneklerini hatırlatmak istedik.
DİREKLERARASI: EĞLENCENİN ADRESİ
Şehzadebaşı’ndaki Direklerarası, 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın başlarında İstanbul’un eğlence ve kültür merkeziydi. Özellikle Ramazan’da teravih namazıyla sahur arasındaki saatlerde geleneksel ortaoyunları sahnelenir, Karagöz ile Hacivat’ın gölgeleri perdede didişir, musiki konserleri icra edilir, velhasıl sokak baştan başa karnaval havasına bürünürdü.
İFTAR VE SAHUR
Ramazan’ın her biri derin anlamlar içeren öyle gelenekleri vardı ki burada anmadan geçmek olmaz. Mesela, iftariyelik… Saatlerce aç kalan mideye birden yüklenmemek için peynir, zeytin, reçel çeşitleri gibi kahvaltılıklar ve hurmadan oluşurdu. İftariyede bu hafif atıştırmalıklar yenir, mide yatıştırılır ve ana yemeğe kadar bir namaz süresi kadar ara verilirdi. Bu fasıldan sonra akşam namazı kılınır, ardından tekrar sofraya oturulur ve ikinci fasla geçilirdi. İkinci fasılda, çorbadan et yemeklerine, zeytinyağlılardan pilava ve tatlıya kadar tam bir şölen sofrası kurulur, bu sofra da kimi hanelerde sahur vaktine kadar kalırdı. Sahurda sofraya tok tutacak, mideyi yormayacak yemekler konulurdu.
Sahur denilince akla elbette Ramazan davulcuları geliyor. Mahallede davul çalıp maniler söyleyerek oruç tutmak isteyenleri kaldırırlardı. Ramazan ayı boyunca aksatmadan bu görevi yerine getiren davulcular, arife günü de kapı kapı dolaşıp yine maniler eşliğinde bahşiş toplardı.
DİŞ KİRASI
Ramazan’ın modern zamanlara ulaşmayı başaramayan bir diğer geleneği de Diş Kirası’ydı. Ramazan’da köşk ve konakların kapıları herkese açılır ve isteyen herkes bu evlere çat kapı girip sofraya otururdu. Gelen dilenci de olsa, bir sultanı ağırlarcasına hizmet edilir, yemeğin sonunda da ev sahibi konuklarına, sevap kazanmalarına sebep oldukları için şükran duygularıyla gümüş tabaklar, kehribar tespihler, gümüş takılar gibi yükte hafif pahada kıymetli hediyeler verirdi.
Osmanlı’da Diş Kirası geleneğine göre iftarda zengin konağının kapısını çalan, dilenci de olsa sofraya davet edilirdi.
ZİMEM DEFTERİ
Yardımlaşmanın en güzel örneklerinden bir diğeri de Ramazan’a özgü Zimem Defteri geleneğiydi. Zengin kişiler esnafların dükkânlarına uğrar ve veresiye defterlerine bakıp, borçlulardan birini rastgele seçer ve borcunu silerdi. Ne borcu silen bu iyiliği kime yaptığını bilirdi ne de borcu silinen kimden geldiğini.
BESLENME DÜZENİ ÖNEMLİ
Ramazan, bu yıl 6 Mayıs ile 3 Haziran arasında yani havaların ısındığı bir zamana denk geliyor. Oruç ayında beslenme düzenine dikkat etmek, özellikle de sıvı ihtiyacını dengelemek bir kat daha önem kazanıyor.
Uzun süre aç kalan mideye yüklenmemek için oruç açılan hurma, zeytin gibi atıştırmalıklara iftariyelik deniliyor.
Ramazan süresince karbonhidrat içeren besinlerin ve yağın en aza indirilmesi; iftarda uzun saatler boyunca aç kalan mideye birden yüklenilmemesi ve başlangıçta az miktarda hafif kahvaltılıklar ve çorbayla yetinilmesi, kısa bir aradan sonra normal bir öğüne geçilmesi, mümkünse haşlama et, zeytinyağlı sebzeler ve taze meyvelerden oluşması; şeker içerikli yiyecek ve içeceklerin iftardan bir süre sonra ve az miktarda tüketilmesi öneriliyor. Uzmanlara göre sahur yemeği, yavaş sindirilen ve tokluk hissini daha uzun zaman sağlayan tam buğday ürünleri, kurubaklagiller ve sert kabuklu yemişlerden oluşmalı. Şeker, hamurlu yiyeceklerden, kızartmalardan ve baharatlardan ve kafeinli içeceklerden uzak durulmalı. İftar ile sahur arasındaki zaman diliminde ortalama sekiz bardak su tüketmeye dikkat edilmeli.
İftar, iş yaşamından ötürü birbirine zaman ayıramayan günümüz ailelerinin bir araya gelmesine de vesile oluyor.