Türk Edebiyatının Can Suyu Kadın Yazarları

Türk edebiyatı bir fotoğraf olsaydı eğer; tek bir tanesini bile kesip atsanız, edebiyat tarihimiz çöle dönerdi. Biz de Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle edebiyatımızda derin izler bırakmayı başarmış kadın yazarları anımsayalım, her birini içtenlikle selamlayalım istedik.

Üstün yaratıcılığın estetik ifadesidir sanat. Zekânın ve duyguların muhteşem ritmidir. Bir sanatçının hayata bakışı, bazen şiir olur bazen bir ezgi; kimi zaman bir fotoğraf karesi ya da tuvalde muhteşem bir armoni. Bazen bizi bize anlatır sanat, bazen geleceği serer önümüze; kâh hayallerin iz düşümüdür kâh var olana bedii bir başkaldırı.

Görmek istemeyene sorarsanız kadın sanatçılar yok denecek kadar az; olanlarınsa pek de bir hükmü yok. Oysa gerçek hiç de öyle değil. Pek çok kadın sanatçı, gezegenin her bir köşesinde olduğu gibi bizim coğrafyamızda da resim, müzik, heykel, edebiyat, sinema gibi sanat dallarında pek çok eser vermiş, vermeye de devam ediyor. Üstelik her biri, erkek çağdaşlarından çok daha fazla bedel ödeyerek sanatın farklı dallarında iz bırakmış.

KİMSEYE ETMEM ŞİKÂYET
Mesela, Ayşe Zekiye 1909’da yayımlanan Bir Pederin Hatası adlı romanıyla zamanına geleceğin gözleriyle bakacak kadar cesurdur. Mesela, Emine Semiye ilk Türk kadın roman yazarı Fatma Aliye’nin kız kardeşi olma sıfatıyla anılır ama Sefalet ve Gayya Kuyusueserlerinin yazarıdır. Ne var ki kadının özgür olmadığı bir toplumda önceliği kadın haklarını savunmaya vermiş, bu uğurda yazarlığı gölgede kalmıştır. Mesela, Kimseye Etmem Şikayet, sadece sevilen bir Türk Sanat Müziği klasiği değil, aynı zamanda 1800’lerin sonunda bir kız çocuğunun, İhsan Raif Hanım’ın çocuk yaşında zorla evlendirilişine ve kendisini bekleyen karanlık geleceğe dair bir kâğıda haykırdığı dizelerdir….

GÖLGELERİN ARDINDA
Tabii, Antik Yunan’daki kadın tiyatrocuları, dünyanın ilk kadın roman yazarı Afraben’i (Afrahat) ya da Divan edebiyatının ilk kadın şairi Mihri’yi anmaya yerimiz yetmez ama son iki yüz yıla şöyle bir göz atıp ilkleri sıralamak bile gölgelere gizlenen kadın dehaları fark etmemize yeter. Söylenecek çok şey var bu konuda ama yerimiz dar. O yüzden bu sayımızda konumuzu, sanatın edebiyat koluyla ve kendi coğrafyamızla sınırlayalım bu seferlik; gelecek sayılarda farklı sanat dallarına, farklı coğrafyalara da bakma sözü vererek.

BİR KADIN…
Fatma Aliye. Tanzimat döneminin popüler yazarı Ahmet Mithat’la birlikte 1891’de Hayal ve Hakikat isimli romanı kaleme alan ilk Türk kadın romancı. Hocasıyla ortak yazdığı bu kitapta adı, “Bir Kadın” diye geçer Fatma Aliye’nin: “Ahmet Mithat ve Bir Kadın.” İki bölümden oluşan romanın ilk bölümünü o yazmıştır oysa. Kendi adını ancak zorla yapılan bir evliliği anlattığı Muhadarat’ta kullanabilecektir.

Türk edebiyatının ilk kadın romancısıdır Fatma Aliye. Tanzimat döneminde Ahmet Mithat’la birlikte kaleme aldığı Hayal ve Hakikat isimli romanda imzası şöyle geçer: Ahmet Mithat ve Bir Kadın.


HALİDE ONBAŞI VE ATEŞTEN GÖMLEK

II. Meşrutiyet döneminin ilk ve önemli kadın yazarı Halide Edip; onun ilk romanı 1912’de yayımlanan Handan’dır. On yıl sonra gelen Ateşten Gömlek ise tıpkı yazarı gibi Cumhuriyet’in sembollerinden olur. Kurtuluş Savaşı’nda yazmayı bırakıp cephede savaşmayı seçer; o artık Onbaşı Halide’dir. Zaferden sonra ise Halide Edip Adıvar adıyla etkisi dönemini aşan pek çok esere imza atar. Halide Edip, kendisinden hemen sonra gelen Müfide Ferit Tek, Şükûfe Nihal Başar, Halide Nusret Zorlutuna ve Güzide Sabri Aygün’ü de derinden etkiler.

Halide Edip gerek ilk romanı Handan’dan farklı bir üslubu olan Ateşten Gömlek’le gerekse onbaşı rütbesiyle cephede savaşmasıyla, genç Cumhuriyet’in önemli sembollerinden birine dönüşmüştür.


ÇOKSATAR YAZAR: KERİME NADİR

Cumhuriyet’in erken dönem Türk Edebiyatı bahsini, Kerime Nadir’i de anmadan kapatmak olmaz. Türkiye’de çoksatar kavramının belki de ilk karşılığıdır Kerime Nadir. 1943’te yazdığı Gelinlik Kız romanıyla estirdiği rüzgâr, okur olmayı elit bir kavram olmaktan çıkarıp kitlelere yayma başarısı gösterir.

Kerime Nadir, kitapları sinemaya en çok uyarlanan yazardır belki de. Geniş okur kitlesinin yanı sıra geniş bir izleyici kitlesi de yakalamış ve Yeşilçam’ın ilk dönemlerine damgasını vurmuştur


İLK ROMANLA GELEN ÖDÜL VE CEZA

1960’ta yazarlığa adım atan Sevgi Soysal, öykülerinden oluşan Tutkulu Perçem ve Tante Rosa’da ironik, yer yer grotesk anlatımıyla dikkat çekti. İlk romanı Yürümek, TRT Sanat Başarı Ödülü’ne değer bulundu. 12 Mart döneminde aynı roman bu kez müstehcenlik suçlamasıyla toplatıldı, Soysal tutuklandı ve TRT’deki işini kaybetti. Bir süre sonra siyasal nedenlerle yeniden tutuklandı. Cezaevinde yazdığı Yenişehir’de Bir Öğle Vakti ile 1974 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazandı. Şafak, Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu ve Barış Adlı Bir Çocuk art arda yayımlandı. Son romanı Hoş Geldin Ölüm’ü tamamlayamadan hayatını kaybetti, geride çağının vicdanı bir yazarın derin boşluğunu bırakarak.


BİR KÜLT ROMAN: ÖLMEYE YATMAK

Adalet Ağaoğlu, 1973’te Ölmeye Yatmak, 1976’da Fikrimin İnce Gülü ve 1979’da yazdığı Bir Düğün Gecesi ile Türk edebiyatının tartışmasız en büyüklerinden sayıldı. Sonrasında yazdığı onlarca hikâye ve roman onun bu unvanını perçinlemeye devam etti. Ağaoğlu, roman ve hikâyenin yanı sıra onlarca tiyatro oyunu ve radyo tiyatrosu da kaleme aldı. Eserlerinde toplumsal baskı altındaki kadının varoluşunu, cinselliğinden soyutlamadan yansıttı. Ve söylemeye ne hacet; pek çok saygın ödüle değer bulundu.

Okurunu değiştirme gücüne muktedir ender yazarlardandır Adalet Ağaoğlu. Onun romanlarını bitirince unutup yolunuza devam edemezsiniz. Dokunduğu yerde iyiye doğru dönüşürsünüz, farkına bile varmadan.


TOPLUMUN OTOPSİSİ

Füruzan, 1971’de yayımlanan ilk kitabı Parasız Yatılı ile adını büyükler ligine yazdırdı. O dönem edebiyatta gündem belirledi. KuşatmaBenim Sinemalarım ve 47’liler kült romanlara dönüştü. 1990’da senaryolaştırdığı ve Gülsüm Karamustafa ile birlikte yönetmenliğini yaptığı Benim Sinemalarım, Cannes Film Festivali’nin “Eleştirmenlerin 7 Günü” ve “Altın Kamera” bölümlerine davet edilen 158 film arasından seçilerek gösterime giren 8 filmden biri oldu. Behçet Necatigil’in deyimiyle, hikâye, roman, şiir, tiyatro oyunu, çocuk edebiyatı dallarında verdiği eserlerinde “toplumun otopsisi”ni yaptı.

Firuzan, 1971’de yazdığı ilk romanı Parasız Yatılı ile büyük bir başarıya ulaştı. Bu ilk romanından sonra yazdıklarının her biri de kült romanlara dönüştü: Kuşatma, Benim Sinemalarım ve 47’liler.


ŞİİRE İLHAM VEREN ÖYKÜCÜ

Tomris Uyar, öykücü kimliğinden taviz vermeyen nadir yazarlardan. İpek ve Bakır’dan Yürekten Bukağı’ya, Aramızdaki Şeyler’den Metal Yorgunluğu’na kadar tüm kitaplarında ama en çok da Gündökümü-Bir Uyumsuzun Notları’nda özgür kadının sesi oldu… İkinci Yeni dendiğinde ilk akla gelen isim o oldu; bu akıma adını veren şairlerden bile önce.

Tomris Uyar, İkinci Yeni’nin ilham kaynağı, can suyuydu.


İLK NOBEL ADAYIMIZ

2002 yılında Nobel’e aday gösterilerek bu alanda bir ilk olan Leyla Erbil, Hallaç’la başlayan Tuhaf Bir Erkek’le biten yazarlık serüveni boyunca topluma ayna tutarken, kadının toplumdaki yerine de itiraz etti.

Leyla Erbil, Nobel’e aday gösterilen ilk Türk yazarıdır. Lâkin, 2000 yılındaki Ankara Edebiyat Onur Ödülü dışında hiç ödül kabul etmedi. Eserleri kadar sorumlu aydın tavrıyla da hep öncü oldu.


İKİ ROMANLA ÖLÜMSÜZLÜĞÜ YAKALADI

Tezer Özlü, kısa yaşamına rağmen hem Türk edebiyatında hem de Batı edebiyatında iz bırakan bir yazar olmayı başardı. İki romanı – Çocukluğun Soğuk Geceleri ve Yaşamın Kıyısına Yolculuk– ve üç öykü kitabı olan Özlü, 1983’te Almanca yazdığı Bir İntiharın İzinderomanıyla Marlburg Edebiyat Ödülü’nü kazandı.

Sadece üç roman yazdı. Çok kısa bir hayat sürdü. Yine de Tezer Özlü, Türk edebiyatının klasikleri arasında sağlam bir yer edindi. Ve zaman geçtikçe çağının ötesinde bir yazar olduğu daha da perçinlendi.


YASAKLARIN ROMANI

Pınar Kür, 12 Mart dönemini anlatan kült romanı Yarın Yarın ile edebiyat dünyasında sarsılmaz bir yer edindi. Ancak bu kitap ve ardından gelen üç romanı -1977’de yazdığı Küçük Oyuncu, 1979’da Asılacak Kadın ve 1986’da Bitmeyen Aşk– toplatıldı. Yeniden okurla buluşmaları ise üstüne bir roman yazılmayı hak eden süreçlerin sonunda gerçekleşebildi. Yenilikçi bir yazar olan Pınar Kür, örneğin Bir Cinayet Romanı ve Cinayet Fakültesi’nde de polisiye roman tekniklerini kullanarak kurgu ile gerçeklik arasındaki ilişkiyi sorguladı.

Asılacak Kadın’ı ya da Yarın Yarın’ı kim bilmez. Kült romanların yazarı Pınar Kür, aynı zamanda adı sansürlerle anılan bir yazar olageldi. Mücadele azmini de yenilik arayışını da hiç kaybetmedi.


GEÇ GELEN YAZARLIK

İnci Aral’ın ilk öykü kitabı Ağda Zamanı, 1979 için oldukça feminist bir isim. İki çocuktan sonra boşanmayla sonuçlanan evliliğinin ardından başlar onun yazarlık kariyeri. Bu evliliğin yıkıcı etkilerini neredeyse tüm eserlerinde hissettirir. İnci Aral, karakterlerinin çok katmanlı yapısıyla, kadın dünyasının görünmeyenlerini yazmasıyla dikkat çeker. Yine de edebiyatta toplumsal-gerçekçi bir yazar olarak yer edinmesi onun üslubuna ilişkin önemli bir ipucudur. Pek çok öykü kitabından sonra ilk romanını 1991’de kaleme alır; Ölü Erkek Kuşlar. Halen yazmaya devam eden Aral’ın son romanı Kendi Gecesinde ise 2014’te yayınlandı.

İnci Aral daha ilk kitabından itibaren olgun bir yazardır. Önce en dibinde yaşamıştır sonradan yazdığı acıları. İlk döneminde öykü yazar ama ilk romanı Ölü Erkek Kuşlar ustalığını bir üst seviyeye taşır.


KALIPLARA SIĞMAYAN KALEM

1980 döneminin sembol ismi Latife Tekin, 1983’te yayınlanan Sevgili Arsız Ölüm ile hızlı bir giriş yaptı edebiyat dünyasına. Ancak hem kadındı hem köy kökenliydi hem de muhalif. Üstelik üslubu hiçbir kalıba sığmıyordu. Kent yoksullarını yazıyordu fakat fantastik-şiirsel bir dili vardı. Edebiyat dünyasının onu kabullenmesi hiç kolay olmadı. 80’ler sona ermeden peş peşe yazdığı Berci Kristin Çöp MasallarıGece DersleriBuzdan Kılıçlar ve 1984’te senaryosunu yazdığı Bir Yudum Sevgi ile kim ne derse desin kült yazarlar arasında sağlam bir yeri vardı artık. Yine de 90’lar ve 2000’li yıllar en az ürettiği dönemlerdi. 2009’da yazdığı Rüyalar ve Uyanışlar’ı yayımladıktan sonra uzun bir sessizliğe büründü. Gümüşlük’te sanatla çevrili bir dünya kurdu kendine. Dokuz yıl süren bu suskunluk, Sürüklenme ve Manves City ile son buldu. Geçtiğimiz aylarda raflarda yerini alan bu iki kitap zamanın demine ihtiyaç duysa da son zamanların en çok konuşulan edebiyat olaylarından oldu.

Günümüzde de zamanın acımasız sınavından yüz akıyla çıkmayı başarmış pek çok kadın yazar var. İlk akla gelenler: Nazlı Eray, İpek Ongun, Ayfer Tunç, Aslı Erdoğan, Elif Şafak, Ayşe Kulin, Buket Uzuner, Aslı Tohumcu, Şebnem İşigüzel, Seray Şahiner, Nermin Yıldırım… İçlerinden bazıları evrensel yazarlar arasında sayılmaya ise şimdiden aday.

Kalıplara sığmayan üslubuyla edebiyatımızın parlak yıldızlarından Latife Tekin, 1980’lere damga vurdu. Tekin, uzun bir ara verdi yazmaya. Dokuz yıl sonra iki romanla birden çıktı okurun karşısına.