Sanskrit dilinde yuj kökünden türeyen yoganın pek çok kelime anlamı var. Kavuşma, birlik, karşılaşma, bu anlamlardan sadece üçü. Yogaya dair girişteki bu iki cümlelik bilgiye internetten kolaylıkla ulaşılabilir. Hatta bir video indirerek yoga da yapılabilir. Günümüzün sihri internet sayesinde; kadim bilgileri bile ışık hızıyla pratik faydaya çevirebiliriz. Yine de bin yıllar öncesinden gelen bu bilgiler böyle bir yüzeyselliği hak etmiyorlar olsa gerek ki kimi saygın araştırmacılar ömürlerini, hâlâ bu kadim felsefeleri anlama çabasına vakfediyor.
Bu insanlardan biri de Bora Ercan. ODTÜ’de matematik eğitimi aldıktan sonra felsefede yüksek lisans yapmış ve İngiltere’de Manchester Üniversitesinde bu alanda eğitimine devam etmiş. Son 30 yıldır da Hindistan başta olmak üzere Nepal, Tayland, Laos, Kamboçya gibi ülkelerdeki bir tür dergâh diye tanımlayabileceğimiz aşramlarda; Fransa, Yunanistan, İngiltere gibi farklı ülkelerde de yoga ve meditasyon merkezlerinde eğitimler almış, almaya da devam ediyor.
Siz bambaşka bir yolda ilerlerken yoga hayatınıza nasıl girdi?
Aslında başka türlü bir bakışın, düşünüşün, hayatın, nefes almanın mümkünlüğü üzerine kafa yordum; ortaokul, lise çağlarından bu tarafa. Başka türlü bir şey olabilir mi? Türkiye sert bir ülke, ciddi anlamda şiddet var, militarizm var. Bu, olmamalı. Bunun nedenlerini anlamaya çalışıyorum. Anlıyorum da. Ama Marks’ın da dediği gibi, “Onu değiştir o zaman.” Değiştirmek için kendimden başlamak durumundayım.
Hepimizin ihtiyacı var, gözümüzü kapatıp şöyle derin bir nefes alıp bedenimizi, zihnimizi dinlendirmeye.
Sistemi değiştiremem ama kendimi dönüştürebilirim, kendimi dönüştürürken doğayla bir bağ kurabilirim. Hayatı kazanmak, para kazanmaktan zordur. Benim derdim hayatı kazanmak oldu.
İster 16 yaşında olun ister 56, kendimize hatırlatmamız gereken bazı şeyler var. Zaman kavramını kendimize hatırlatmalıyız; ayırt edebilirlik kavramını kendimize hatırlatmalıyız. Vicdan dediğimiz şeydir bu. Ayırt edebilirlik. İyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan ayırt etme işi. Kendimize es vermediğimiz zaman döngünün içinde kalıp hiçbir şekilde ayırt edemez hale geliyoruz. Fark etmeye başladığımızda da çok geç oluyor. Hepimizin hayatı geçici. Bu geçicilikte ne yapabiliriz, geçerken ne yapıyoruz? Ben bu sorularla yaşıyorum. Cevapları bulmak için eğitimler almaya devam ediyorum. Çünkü kadim bilgiler katman katman; atmosferin, yerkürenin katmanları gibi. Açıldıkça önünüze başka bir şey çıkıyor. Bu bir sonsuz bilgi.
Size göre yoga nedir? Din mi, yaşam biçimi mi, spor mu? Aslında nedir?
Görmeyenlerin fil tarifi gibidir bu; herkes tuttuğu yerden açıklar. Herkes de haklıdır. Ben ancak kendi tarifimi yapabilirim. Elimizde 3 bin yıla dayanan yazılı kaynaklar var. Örneğin daha yeni dowland ettiğim bir kitap 1920’de çevrilmiş ama 1560 yılında yazılmış bir Sanskrit metnin İngilizcesi. Daha önce de 1350’lerde yazılmış bir temel yoga metnini Türkçeye çevirdim, açıklamalarıyla. Korhan Kaya, İsa’dan önce 1100’de yazılmış Rigveda’yı Türkçeye çevirdi. Elimizde çok sayıda Türkçeye çevrilmemiş metin var. İşin temel felsefi kısmı, katman katman gidildiğinde, çok derinlerde. Bu nedenle aslında hepsi de, hiçbiri de denebilir. Yani tek bir yoga yok. Siz nasıl görmek istiyorsanız öyle. Bana göre bir felsefi sistem. Hint felsefe sistemlerinden birisi aslında.
Bu felsefi sistemi biraz açıklayabilir misiniz?
Bu felsefi sistem öncelikle yaşam enerjisi üzerine kurulu. Bin yıllar önce nefesin önemini keşfetmişler. Tabii, başka kültürlerde de Mezopotamya’da, Mısır’da, eski Yunan’da, Güney Amerika’da da nefesin önemi biliniyor. Birbirine paralel uygulamalar var. Ancak çeşitli afetler, göçler bu bilgilerin kuşaktan kuşağa geçmesini engellemiş. Hint alt kıtası toplamış o bilgiyi ve hep akıtmış, bugüne kadar getirmiş. Ve yaşam enerjisi dediğimiz şey nefes. Nefesimiz kadar varız. Nefesimiz bittiği zaman bu yaşamla olan ilişkimiz bitiyor.
Herkes nefes almıyor mu?
Rakamlar şunu söylüyor; normal kapasitemiz günlük 2500-3000 cc iken herkes sığ nefesler alıyor yani ortalama 500 cc. Ve bu sığ nefesler enerji düşüklüğüne neden oluyor. Psikosomatik rahatsızlıkların temeli bu. Biz nefes alıp verdiğimizin farkında değiliz. İçsel ve dışsal sağlığımız için nefes bilinci kuralım. Gözünüzü kapatın, burun deliklerinizle hafifçe bir nefes alın, hafifçe nefes verin. İki nefesten sonra gevşersiniz. Gevşemenin anlamı ne?
“Şiddet dediğimiz şey aslında dilden başlıyor. Eril, ayrımcı söylemler, çok baskın değil mi toplumda? Dil zihinle doğrudan ilişkili. Tek bir cümleyle dünyayı kurtarabilirsiniz.”
Vücuttaki dolaşım sisteminin iyi çalışması. Vücudumuzda dolaşım, boşaltım, hormon, sinir, solunum, iskelet kas sistemi -tıpkı kadim bilgi gibi- katman katman. Bağırsaklarımızı katman katman açarsak, genişliği iki futbol sahasını dolduruyor. Vücudumuzdaki damarların toplam uzunluğu dünyayı iki kere dolaşıyor. Bunlar çok somut bilgiler. Sadece Batı bilimi bunun fotoğrafını çekiyor; bir bakıyor mükemmel bir şey. Ama bunu 2 bin yıl önce 3 bin yıl önce insanlar sezgileriyle bulmuşlar. Yoga o bilginin günümüze akması. Nefes bilimi. Duruş bilgisi. Tabii bunların hepsini birbirine bizim zihin dünyamız bağlıyor. Zihin, düşüncelerimizi de, hafızamızı da, zekâmızı da kapsıyor. Zihnimiz sürekli çalkantılı. Oysaki biraz durulmaya ihtiyacı var. Çünkü o üçü arasında çok doğrudan bir bağlantı var. Çalkantılı zihin, kesik nefesler, düşük vücut. Yoga bize iyi duruş, iyi nefes, iyi zihni öğretiyor. Hepimizin ihtiyacı var, gözümüzü kapatıp şöyle derin bir nefes alıp bedenimizi, zihnimizi dinlendirmeye. Günde sadece iki dakika bile ayırsak sonucunu alırız.
Yogaya başlamanın bir yaşı var mı?
80 yaşında da başlanabilir. Ki özellikle ileri yaş grubu için etkili ve önemli. İlk yoga dersleri vermeye başladığımda, 15 yıl önce, başlama yaşı erkeklerde 40, kadınlarda 30’du. Yıllar içinde yaş ortalaması düştü. Değişen hayat koşullarından herkes mustarip. İnsanların kendilerine ayıracakları zaman daraldı. Bize ait olan zamanı nasıl kullanacağımızı öğretebilen şeylerden birisi de bu. Yoga herkese özel dikilen özel bir giysi gibi. Ertelemeyeceğiz. Çok uzak bir hedef değil. Şehirdeki insan için bu eski bilgiler çok temel ihtiyaç. Biz önyargılarımızla çok gözümüzde büyütüyoruz; o zaten burada. Yediğimiz yemekte, içtiğimiz suda. Çünkü temel kural sakinlik ve şiddetsizlik: Ahimsa.
Şiddetsizlik trafikte bağırmamak, size kötülük yapana kızmamak mı mesela?
Hayır. Çok büyük bir çerçeveden bakmak gerekiyor. Öncelikle silahlanmaya hayır! Militarizme hayır! Yoga politik bir duruş, felsefi bir duruş, zihinsel bir duruş. Zaten öyle baktığımızda, kendi içimizde bir bütün olduğumuzda öfkemizi trafikteki birine yönelterek ya da bağırıp çağırarak harcamayız. Şiddetsizlik aynı zamanda insanın kendisiyle de ilgili. Batı felsefesinde sembolik şiddet diye bir tanım var. İnsan karşısındakine sembolik şiddet uygular, kendisine de sembolik şiddet uygular aslında.
Örnek verebilir misiniz?
Örneğin iş ortamlarında da bu belirgindir; bakışıyla bile o şiddeti uygular. Gözünü kapatsa vücudunun enerjisiyle saldırır. Aslında herkes özünde iyidir. Niye o insan bana bunu yapıyor. Çünkü o insan aslında bunu bana değil, kendisine yapıyor. Koşullardan bağımsız bir şekilde sen kendi içinde bir bütün olursan, huzurlu olursan, kendinle ilgili sorunları zaten çözme çabasında olursan “başka bir insan” tanımı mümkün olabilir.
“Meditasyon, yoganın nihai hedefi. Son iki yıldır bir meditasyon kitabı yazıyorum. Diğer kitapları da bütünleyecek bir kitap olacak bu. Günümüzde meditasyon yapmanın tekniklerini vermeye çalışıyorum.”
Savaşlar olmasın diyen insanların şiddete uzak olması, karşı tarafın elini güçlendirmiyor mu?
Dünyanın en büyük ülkelerinden biri Hindistan. Nüfus olarak Çin’i de geçti galiba. Yazılım sektöründe çok iyiler, bilimde çok iyiler, uzaya mekik gönderdiler. Hindistan şiddetsizlik eylemleriyle kurulmuş bir ülke. Şiddetsizlik eylemsizlik demek değil. Dövüş sanatları da yoganın, meditasyonun birer parçasıdır. Dövüş sanatı, karşınızdakine yumruk atmak demek değil, karşınızdakinin yumruğunu boşa çıkartmak ve bitirmek demek. Entelektüel anlamda da bundan söz ediyorum.
Mesela John Lennon’u tanıyor musunuz desem, tanırsınız. Aynı dönemde İngiliz dışişleri bakanı, ABD başkanı kimdi, ne demişti desem bilemezsiniz ama Lennon, Imagine demiş, bütün bir dünya hâlâ o sözlerden etkileniyor. “Hayal et, düşün, böyle bir şey mümkün.” Sadece biz mümkün olmadığını düşündüğümüz için mümkün kılmıyoruz. O güzel İngiliz atasözünün dediği gibi: Hayat kolay, onu insan zorlaştırır. Hayat güzel, onu insan kötüleştirir.
Meditasyon neden önemlidir, nasıl yapılır?
Meditasyon, yoganın nihai hedefi. Son iki yıldır bir meditasyon kitabı yazıyorum. Diğer kitapları da bütünleyecek bir kitap olacak bu. Meditasyonu tarihsel bağlamına oturtmaya ve günümüzde insanların meditasyon yapabilmesinin tekniklerini vermeye çalışıyorum. Şöyle ki; meditasyonun temelinde konsantrasyon vardır. Yoganın basamaklarını çıkarken -bir bütündür yoga, en temel basamağında şiddetsizlik var demiştik hatırlayın- doğruluk, dürüstlük gibi basamaklardan çıkar, hareketlere gelir; temizlik, yalan söylememek onları da içerir. Üzerine nefes çalışmaları, üzerine konsantrasyon çalışmaları, üzerine meditasyon gelir. Bütün bunlar insanın kâmil olması, tekâmülü için. Meditasyon zaten kelime anlamı olarak zihni bir noktaya toplamak demektir. Zihni boşaltmak değil, zihni uyanık bir şekilde yönlendirmek demek. Meditasyon bu dünyadan kopmak için değil, bu dünyada merkezlenmek için yapılır. Sağlamlanmak, sabitlenmek için yapılır.