Mart ayında, her yıl olduğu gibi bu yıl da özellikle 8 Mart’tan itibaren tüm dünyada ‘kadın hakları’ konuşulacak. Peki, Atatürk’ün kadın-erkek eşitliğine yönelik reformlarının pek çok ülkeye örnek olduğunu biliyor musunuz? Gelin, Fransa’dan 11, İtalya’dan 14, İsviçre’den ise tam 37 yıl önce milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilen Türk kadınlarının, cumhuriyetin ilk yıllarındaki kazanımlarına bakalım…
ESEN DOLMA
8 Mart Dünya Kadınlar Günü ya da bir diğer adıyla Dünya Emekçi Kadınlar Günü… Dünyanın dört bir yanında kadın haklarının gündeme geldiği eylemlere sahne olan 8 Mart’ın tohumları, 1908 yılında, New York’ta 15 bin çalışan kadının, daha kısa mesai süreleri, daha yüksek maaş ve seçme hakkı talep etmesiyle atılmıştı. Bu da, 8 Mart’ın bir kutlama günü değil, kadınların haklarını elde etmek uğruna verdikleri mücadeleyi anma günü olduğu anlamına geliyor.
8 Mart’ın tohumlarının atıldığı o yıllarda, Osmanlı’da kadının üstlendiği rol daha çok ev içinde olup sosyal alandan uzaktı. Evet, Batılılaşma hareketiyle birlikte kadınlar birtakım kazanımlar elde etmişlerdi. Tanzimat Dönemi (1839-1876) ile birlikte ilk kez devlet eliyle kız çocukların eğitim ve öğretimine yönelik çalışmalar yapılmıştı. Rüştiye, idadi ve sultanî gibi ortaöğretim kurumlarına gitmeye hak kazanan kızlar, 1869 tarihli ‘Maarif-i Umumiye Nizamnamesi’ ile kızların eğitimine ilk kez getirilen yasal zorunluluktan sonra, söz konusu kurumların öğretmen ihtiyacını karşılamak için açılan kız öğretmen okullarına (Dar’ülmuallimat) da devam hakkına kavuşmuşlardı (1870). Meşrutiyet Dönemi’ne (1908-1918) gelindiğinde ise daha önce elde ettikleri ortaöğretim hakkına ilave olarak kadınlar, 1915’te açılan İnâs Darülfünunu ile yükseköğrenim hakkı kazanmışlardı.
Ancak hem eğitim hem medeni haklar hem de siyasette kadınlarla erkeklerin eşit haklara sahip olduğunu söylemek mümkün değildi. Kadın-erkek eşitliği yolunda, günümüz Türkiye’sinde kadının insan haklarındaki gelişiminin temel taşlarını oluşturan dönüşüm ise cumhuriyetin ilk yıllarında, Atatürk önderliğinde gerçekleşti. Mustafa Kemal, bir taraftan toplumdaki kadın erkek eşitsizliğini ortadan kaldırılmasına çalışırken, diğer taraftan da kadının toplumsal hayattaki yerinin artırılması için çaba sarf ediyordu. 1924’te Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim alanında, 1926’da Medeni Kanun ile sosyal ve hukuki alanlarda ve nihayet 1930 ve 1934’teki düzenlemelerle siyasal alanda getirilen hakların temelinde de söz konusu çabalar yatıyordu.
Eğitimde eşit haklar: 1924
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkede okuma yazma bilenlerin oranı, bilmeyenlere göre çok azdı. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, 1935 yılında 12 milyon 862 bin 754 olan 6 yaş üstü toplam nüfusun 6 milyon 649 bin 478’i kadındı; bunun da 5 milyon 997 bin 138’i, yani yüzde 90.2’si okuryazar değildi. Eğitim ve öğretimde birlik ilkesinin esas alındığı 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kadınlar eğitimde eşit haklara sahip oldular. Bu kanun aynı zamanda, kadınların kamusal alana girmesini sağlayan ilk yasal ve yapısal reformlardan biriydi.
1924 Anayasası’nda yer alan “İptidai tahsil bütün Türkler için mecburi Devlet mekteplerinde meccanidir” hükmü ise kadın ve erkek herkes için temel eğitimin zorunlu olması şartını getiriyordu. 10 Haziran 1933’te kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü’nün kurulması ve Pratik Kız Sanat Okulları ile Olgunlaşma Enstitüleri’nin açılması da kadın haklarına ilişkin önemli gelişmelerdendi.
Miras, mülkiyet ve evlilikte eşitlik: 1926
Cumhuriyetin ilanı sonrası kadın hakları bakımından gerçekleştirilen köklü değişikliklerden bir diğeri de Türk Medeni Kanunu’ydu. 17 Şubat 1926’da kabul edilip 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe giren bu kanun ile medeni haklarda hiçbir ayrım gözetilmeden kadın ve erkek, Türk vatandaşı olarak eşit sayıldı. Miras ve mülkiyet hakları bakımından eşitlik getirildi, tek kadınla evli olma ilkesi kabul edildi, boşanmada ise kadına da söz hakkı tanındı. Ayrıca kadınlara evlenme yaşı olarak 18 yaşını bitirmiş olmaları şartı ve evlenme akdinin resmî nikâhla belediyelerde ve şahitler önünde gerçekleştirilmesi zorunluluğu da yine bu kanunla getirildi.
Siyasi hayata ilk adım: 1930
Kadınlar, eğitim ve kültür seviyelerinin yükselmesine paralel olarak gerek fikri ve sosyal alanlarda, gerekse çalışma hayatında da daha görünür olmuşlardı. Böylece eğitim ve medeni hakların yanı sıra, siyasi hayatta da var olma mücadelesine giriştiler. Kadına siyasetin kapısını aralayan ilk adım ise 3 Nisan 1930’da kabul edilen Belediye Kanunu ile atıldı. Bu kanuna göre kadınlar ilk kez belediye seçimlerinde oy kullanma ve belediye meclislerine seçilme hakkını elde ettiler.
Milletvekili seçme ve seçilme hakkı: 1934
26 Ekim 1933’te muhtar ve ihtiyar meclisi seçimlerinde oy kullanma ve seçilme hakkını elde eden kadınlar nihayet 5 Aralık 1934’te ise milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandılar. Kanunda yapılan değişiklikle kadın erkek her Türk’ün seçme yaşı 22, seçilme yaşı 30 olarak belirlendi. Böylece, kadın ile erkek arasındaki eşitsizliklerden biri daha ortadan kalkmış oluyordu.
Kadınların seçtiği ve seçildiği ilk seçim: 1935
Türkiye’de kadınların ilk kez katıldığı 1935 yılı seçimlerine katılım, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyükşehirlerde yüzde 80’lere vardı ve söz konusu şehirlerde oy verenlerin yüzde 48’e yakınının kadınlar olduğu ifade ediliyordu. Ayrıca 18 kadın milletvekilinin seçildiği bu seçimlerde Türkiye, parlamentoda yüzde 4.6 kadın temsili oranıyla dünyada ikinci sırada yer aldı.
Fransa’dan 11, İsviçre’den 37 yıl önce
Henüz ‘BM İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’, ‘Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi’ (CEDAW) gibi uluslararası sözleşmelerin dünya gündeminde bile olmadığı bir dönemde kadınlar, Atatürk devrimleriyle birçok Avrupa ülkesinden çok önce milletvekili seçme seçilme hakkına sahip olmuşlardı. Bu hak, Fransız İhtilali sürecinde eşitlik ve özgürlük mücadelesine destek veren ve dünyada ilk kadın hakları bildirgesini (1791 Kadın ve Yurttaş Hakları Bildirgesi) yazan kadınların ülkesi Fransa’da 1945, İtalya’da 1948, Japonya’da 1950, İsviçre’de ise 1971 yılında tanınmıştı.
‘Haklar, Eşitlik, Güçlendirme’
Söz konusu gelişmeler, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk kadınları için getirdiği bu reformların, Türkiye’nin modernleşmesinde ve demokratikleşmesinde önemli bir rol oynamakla birlikte dünya genelinde kadın haklarının güçlendirilmesi ve eşitlik ilkesinin yaygınlaşması açısından da büyük önem taşıdığını gösteriyor. Mustafa Kemal’in cumhuriyetin ilanını takiben halka yaptığı konuşmasındaki “Milletimiz güçlü bir millet olmaya azmetmiştir. Bunun gereklerinden biri de kadınlarımızın her konuda yükselmelerini sağlamaktır. Bundan dolayı kadınlarımız ilim ve fen sahibi olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün öğretim basamaklarından geçeceklerdir” sözleri ise Birleşmiş Milletler’in bu yıl Dünya Kadınları Günü için belirlediği ‘Tüm Kadınlar ve Kız Çocukları İçin: Haklar, Eşitlik, Güçlendirme’ temasına adeta yüz yıl öncesinden ışık tutuyor.