“Dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim,
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
Bu cehennem, bu cennet bizim…”
diye başlayan Nazım Hikmet Ran’ın ‘Davet’ şiirindeki gibi: “Bu memleket bizim…”
Her ne kadar bu güzel ülkede yaşamak, ayakta kalmak ve onu korumak adına yüzlerce yıldır ne mücadeleler, ne savaşlar ve bu uğurda ne canlar verilmişse de, bunun hiç bitmeyecek bir mücadele olduğu gerçeğini de unutmamalıyız…
Anadolu toprakları verimli, çeşitli doğal kaynaklara sahip olmasının yanında farklı birçok coğrafi özelliği barındıran bir mozaiğe sahip. Tıpkı Anadolu insanının renkli mozaiği gibi… Anlıyoruz ki bu topraklarda birçok medeniyet boşuna kurulmamış…
Bu medeniyetler insanlık tarihine edebiyattan sanata, bilimden hukuka hemen her konuda âlimler, bilim adamları, sanatçılar kazandırmış, birçok dini inanışa da ev sahipliği yapmış.
Şanlıurfa Göbeklitepe’deki son bulgular, buranın Neolitik Çağ’a ait bir tapınak olduğunu ve kuruluşunun yaklaşık MÖ 9500 olduğunu işaret ediyor. Bazı popüler kaynaklar tarafından burası, tarihin en eski yapısı ve sıfır noktası nitelendirmesiyle anılıyor.
Bu topraklar üzerinde en çok MÖ 4000 ile 2000 yılları arasında Sümerler hüküm sürmüş. MÖ 2000’de Hititler’den başlayıp Frigler, Lidyalılar, İyonlar, Urartular gibi birçok medeniyet MÖ 600 yılına kadar bu topraklar üzerinde yaşamış…
Daha sonra Persler’den Büyük İskender’in imparatorluğuna, Roma İmparatorluğu’ndan Bizanslılar’a kadar büyük medeniyetler bu topraklara izlerini bırakmışlar ve 1071 yılından itibaren Türkler, yani atalarımız bu topraklara, şairin dediği gibi “Dörtnala gelip uzak Asya’dan Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanarak” hâkim olmuşlar.
Anadolu’nun bu büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmasındaki en büyük etken, her anlamda eşsiz güzelliği ve zenginliğinde saklı olsa gerek. Müthiş bir cazibesi olduğu nasıl bir gerçekse cazibeli bu topraklara sahip olmanın bir bedeli olduğu da ayrı bir gerçek!
Bu bedel bazen dış düşmanlardan gelen saldırılara karşı, bazen içerde gelişen karışıklıklara, bazen de yangın, sel, deprem gibi doğal afetlere karşı mücadeleyle ödeniyor…
Özellikle deprem, bu toprakların yüzyıllardır karşılaştığı afetlerin en büyüğü oldu hep. En bariz örnek şu: Hatay-Antakya yedi kere yıkılıp yedi kere yeniden kurulmuş. Hemen her medeniyet bu felaketi yaşamış…
Son yaşadığımız, 11 ili etkileyen büyük deprem, maalesef bir kez daha bu gerçeği bizlere çok acı bir şekilde hatırlatmış oldu…
Her zaman olduğu gibi, ‘deprem öldürmüyor binalar öldürüyor’ gerçeğiyle baş başa kalıyoruz. Aynı yerde yan yana duran iki binanın, aynı şiddete maruz kalmasına rağmen birinin yıkılıp diğerinin sapasağlam ayakta kalması bunu gösteriyor…
Konu çok derin ve karmaşık. Burada yadsınmaz bir gerçek var ki, ilgili bakanlıklarca belirlenen yeni şartlara ve yönetmeliklere göre, işin bilincinde olan deneyimli firmalarca yapılan ve denetlenen binalar zarar görmüyor…
Son Kahramanmaraş merkezli depremde, 1999 Gölcük depreminden sonra belirlenen yönetmeliklere göre yapılan binaların sadece yüzde 3’ü ağır hasar görmüş veya yıkılmıştır.
6 Şubat 2023 tarihli bu depremdeki büyük kayıplardan anlaşılıyor ki, maalesef elimizde eski yönetmeliklere göre yapılmış çok konut stoğu var ve bunların hızlı bir kentsel dönüşüm planlamasıyla sağlam binalara dönüştürülmesi şart!
Çünkü şu bir gerçek: Yaşadığımız topraklar fay hatlarının üzerinde. Dereceleri farklı olsa da hemen hemen her bölge bir risk taşıyor.
Konu tabii ki sadece can kayıplarıyla bitmiyor. Bu afetler müthiş bir sosyal ve ekonomik çöküşü de beraberinde getiriyor, yaraları sarmak uzun zaman alıyor. Neyse ki bu konuda millet olarak çok iyiyiz, dayanışma içinde herkes elinden gelenin fazlasını yapıyor.
Yaşananları uzmanların görüşleriyle beraber değerlendirdiğimiz kapsamlı bir çalışmayı da dergimizin içinde bulabilirsiniz…
Biz Ant Yapı olarak, 90’lı yılların başından bugüne kadar zemin etüt çalışmaları sonucuna göre yapılan statik projelerle ilk tünel kalıp-perde beton sistemi uygulamaları gerçekleştiren firmayız. Büyük bir tecrübeye ve konunun bilincine sahip 30 yıllık bir müteahhitlik firması olarak üzerimize düşeni yaptığımıza inanıyor, çalışmalarımıza ve binalarımıza güveniyoruz.
Deprem gerçeğini hiçbir zaman unutmadan çalışmalarımıza devam edip binalar üreteceğiz. Devlet-özel sektör ele ele vererek, böyle afetleri can kaybı olmadan atlatan, daha hazırlıklı bir ülke olmayı istiyor ve umut ediyoruz.
Çünkü biliyoruz ki ‘bu memleket bizim’! Daha güzel yarınlar için, atalarımızın yaptığı gibi ‘her ahval ve şerait içinde’ hiçbir zaman mücadeleyi bırakmak yok.
Tüm ülkemize, özellikle de depremden etkilenen tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletirken hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet diliyoruz.
MEHMET OKAY
Yönetim Kurulu Üyesi