Tugay Noyan ‘İşini ve eşini seversen dünyanın en mutlu insanısın’

Gazeteci, müzisyen, yazar, besteci, denizci… 79 yaşındaki Turgay Noyan, 10 parmağında 20 marifet olan insanlardan ve hâlâ aktif. Bugün artık kızının yönettiği Naviga dergisinin de kurucusu olan Noyan’la ilginç hayatını ve daha çok da denizcilik yönünü konuştuk.
MELİS ÇALAPKULU

Kimileri onu gazeteci olarak tanır. Kimileri denizcilik yönünü daha iyi bilir. Lise çağlarından itibaren profesyonel müzik yapan bir müzisyen, besteci, söz yazarıdır aynı zamanda Turgay Noyan.

Ülkemizdeki nadir denizcilik dergilerinden Naviga’nın kurucusudur. Yelken yarışları düzenler.

Türkiye’nin gelmiş geçmiş en ünlü denizcilerinden Sadun Boro’yu yaşarken anıtını yaptırmaya ikna edecek kadar iyi bir iletişimcidir.

Tüm bu alanlarda yayımlanmış pek çok kitabından bazıları; yaşanmış deniz hikâyelerinden oluşan ‘Denizden Gelen Adam’, ardından ‘Denizden Gelen Kadın’, ‘Zor anlar, amatörler için eğitim kitabı “Amatör ve Deniz’ ve anılardan oluşan ‘Meyhaneci’, ‘Gaziantep’in Tayyareli Yılları’, ‘Bir

Zamanlar Gaziantep’… Anıları, bilgi birikimi o kadar zengin ki hâlâ yazmaya devam ediyor.

Bugün 79 yaşında Turgay Abimiz… Masmavi gözleri 20’lik delikanlı heyecanıyla bakıyor hâlâ. “Benim hayattaki en büyük şansım, hobilerimi meslek olarak yapabilmek oldu. İşini ve eşini seversen dünyanın en mutlu insanısın” diyor.

Gaziantep’te başlıyor Turgay Noyan’ın ilginç hayatı. Babası Türkiye’nin ilk pilotlarından biri. Hem

Gaziantep’te hem İstanbul’da havaalanı müdürlüğü yapmış yıllarca. Turgay Noyan müziğe gönlünü

Gaziantep’te, ilkokul yıllarında kaptırıyor. Mandolinle başlıyor. Nota öğreniyor. Sonra İstanbul yılları…

Lisede bir arkadaşının evinde gördüğü akordeona âşık olunca ne yapıp edip babasına bir akordeon aldırıyor. “Günde 7-8 saat akordeon çalıştığım olurdu” diye anlatıyor o günleri.

Pertevniyal Lisesi’ndeyken bir orkestrada yer alıyor. Üstelik yevmiyeli iş de buluyorlar. Gündüz okul, gece sahne… Sonunda zamanın meşhur tavernacısı Gaskonyalı Toma ile çalışmaya başlıyorlar. Sonra müzik kariyeri kendi tavernasını açmaya götürüyor onu. Üniversitede işletme iktisadı eğitimini tamamladıktan sonra askerliğini piyade yedek subay olarak yapıyor.

Daha lisedeyken bir sandal alıp balık tutarak başlıyor denizcilik macerası. Müzik, deniz, yazmak… Bunların her biri onun için aşk. Ama hayatının en büyük aşkı, biricik eşi Sevgi Hanım. Onu da yine lise

yıllarında buluyor. Denize de birlikte âşık olmaya devam ediyorlar…

Turgay Abi, denizcilik tutkunuz nasıl başladı?

Pek çok yerden sonra Bebek’te Toma’da çalışmaya başladım. Lise öğrencisiyim o sıralarda. Öğleden sonra ders bitince Bebek’e işe gidiyorum. Erken gidiyorum. Oturup denizi seyrediyorum. O zamanlar şimdiki gibi çok tekne yok tabii Boğaz’da. Tek tük tekneler var. Bir gün baktım millet balık tutuyor. Sandal kiralıyorlarmış. Ben de kiraladım. Önce kürek çekmeyi öğrendim. Bebek’te çok değişik bir akıntı vardır. Onu fark ettim. Nerede durmam gerektiğini öğrendim.

Eşimle o zaman flört ediyoruz. Onunla da gidiyoruz bazen balığa. Orkestrada 3 arkadaşız. Bizimkilere

“Ortak bir sandal alalım” dedim. 375 liraya aldık. 150 liraya da tamir ettirdik. Yakaladığımız balıkları gazinoya götürüyoruz, pişirtip yiyoruz.

Peki, sandaldan tekneye nasıl terfi ettiniz?

Bebek’te çalışırken, yanımızdaki yalıda oturan Vedat Özsezen beyin bir yelkenlisi vardı. Akşamüzeri ailece, şık denizci giysilerini giyer tekneyle Boğaz’a çıkarlardı. Gazinoda bizim müşterimiz de olan Vedat Bey’i ve ailesini zaten çok beğenirdim ama o yelkenli nasıl hoşuma gidiyordu anlatamam… Bütün güzelliğiyle şıkır şıkır geçiyordu önümüzden.

Onların yaşadığı yalının yan tarafında ahşaptan sandal bağlanan bir iskele var. Kibar Ali diye de bir sandalcısı var oranın. Konuşuyorduk bir gün, dedim benim bu sandala yelken olur mu? Kibar Ali “Olmaz mı, biz eskiden motorla mı geziyorduk sanıyorsun” dedi. Nasıl yaparız? “Bende yelken var.

Sen Tahtakale’ye git, bir serenle bir direk al” dedi. Gittim aldım. Makara için yer açtık filan sandalda.

Küflenmiş bir yelken getirdi Ali. Ama iş görür. Taktık yelkeni. Sevgi’yi de aldım, çıktık. Yelken nedir, nasıl kullanılır hiç bilmiyorum. Ama sandalda kürek çekerken akıntıları öğrenmişim. Kürek çeke çeke

Aşiyan’ın oraya kadar gidiyoruz, orada yelkeni basıyoruz. Çok sıkıntı olursa yine kürekle döndürüyorum filan. Deneme yanılmayla öğrendim.

Ama işin komik tarafı şu: Vedat Bey de çıkıyor tabii denize. King Edward puro içerdi Vedat Bey, kaptan

şapkası takardı. Ben de gittim Bahçekapı’dan bir kaptan şapkası aldım. Bir tane de Ankara purosu…

Biz Sevgi’yle açılıyoruz. Vedat Bey de açılıyor. Çok zarif bir insandı. Denizde her karşılaştığımızda kalkıp selam veriyor, biz de selam veriyoruz… Komik oluyordu tabii.

Sonra?

Orkestradaki çocuklar ilgilenmeyince ben bir süre sonra sandalın hisselerini onlardan satın almıştım.

Bir gün Karaköy’de bir işim vardı. Bir arkadaşımla rastlaştım yolda. “Nereye gidiyorsun” dedim.

“Ayvansaray’a gidiyorum, kotra ısmarlayacağım” dedi. O zaman tekne denmiyordu, kotra deniyordu.

“Nasıl yani! Kaç para oğlum bu” dedim. “9.5-10 metre bize yeter, 25 bin lira” dedi.

Dünyada yapılabilecek en iyi spor denizcilik ve yelken! Çok güzel yelken okulları var artık, çok iyi eğitim veriyorlar.

Bugünün parası ne eder?

250 bin lira değil yani. “Ama ikinci eli 10.000’e bile bulunur” dedi. Ben o an nereye gittiğimi bile unuttum! Ve başladım para biriktirmeye… O zaman daha Sevgi’yle nişanlı bile değiliz. 2.500 lira biriktirdim. Kemancımız Tekin “Sana 2.500 lira borç veririm” dedi. 5.000 liram var. Aramaya başladım.

Bir tane böyle sandal irisi ama güzel bir tekne buldum. Karpuz kıç açık ambar dediğimiz kamarası yok.

“Bunu alsam, kamara yaptırsam, bununla Marmara Adası’na bile giderim” diye düşündüm. Sahibini buldum, “10.000 liraya veririm. Önden 5.000’i ver ama kefil isterim” dedi. “Tamam” dedim. 3-4 gün sonra müthiş bir lodos fırtınası oldu bir gece. 1963 lodosu, İstanbul tarihindeki önemli lodos fırtınalarından biridir. Ben koşturdum Bebek’e, alacağım teknenin oraya. Geliyor geliyor, kıçı karaya vuruyor falan.

Çıkardım ayakkabıları, pantolonu sıvadım. Rıhtım taşıyor caminin oradaki kuytuda. İttiriyorum çarpacağı zaman. Birisi acıdı bir kalas getirdi, ben sabaha kadar ittirdim tekneyi, kurtardık. Akşam da adamla konuşacağım, parayı vereceğim. “Sabaha kadar tekneyi korudum” dedim. “Bizim iş bozuldu.

İstanbul’daki bütün tekneler kırıldı, teknenin fiyatı iki misline çıktı, artık ben sana 10.000 liraya tekne vermem” dedi. Hayattaki en büyük sükutu hayalimdi.

Sonra yenisinin peşine düştünüz herhalde…

Aramaya başladım. Fenerbahçe’ye geldim, kesemize uygun bir şey bulamadım. Sonra biri bana

“Kanlıca’da küçük bir koy vardır. Ucunda çekek yeri var. Orada iki tane satılık tekne var, biri küçük, belki sana uyar” dedi. Bebek’ten motorlu sandal kiraladık, gittik. Baktım tekneye, boyası kazınmış bırakılmış. Üzerinde kocaman soba borusu filan var ama güzel yani. “15.000 istiyorlar ama 10.000’e bile verirler” dedi bekçi. Bu arada Tekin’in abisi de bi 2.500 lira borç verdi bana. Gittim buldum sahibini. “7.500 liram var” dedim. Adam beni gördü, “Sen mi alacaksın tekneyi” diye şaşırdı. O zaman kotra sahibi olmak büyük olay tabii, yani etin ne budun ne… Adam bana “Vallahi yakarım o tekneyi

7.500 liraya vermem derdim ama sen alacaksan helal olsun, vereceğim sana” dedi. İlk teknemizi öyle aldık işte.

Adı neydi?

Sevgi’yle bizim şarkımız ‘Angustia’, çok meşhur bir şarkıydı o dönem.

Ne kadar kaldı sizde?

1973’te ben yedek subay oldum, askere gittim. Döndüğüm sene tekne bayağı harap olmuştu. Bir usta buldum, onunla birlikte o tekneyi kamara formunda değiştirerek yeni baştan yaptık. Ama çok güzel oldu. Denize indirirken de adını Sevgim olarak değiştirdim. İçine başka bir dizel motor koymuştum. O ikinci tekne gibiydi. Ama hep gözüm büyükte oluyor, şimdi bile öyle yani. Rahmi

Koç yazmış ya “Tekneyi aldığın gün aldığının küçük olduğunu hissediyorsun, büyüğüne bakıyorsun” diye. Ben de büyük tekne aramaya başladım. İstanbul Yelken Kulübü’nün çekek yerinde bir tekne gördüm. Çürümüş ama formu çok güzel ve benimkinden çok büyük. Gittim sahibine,

“Ben senin bu tekneyi alacağım” dedim. “Manyak mısın, çürük her yeri” dedi. “Ben onu kalıp olarak kullanacağım” dedim. Komik bir paraya aldım. Ama direği vardı, yelkenleri vardı. O omurganın üzerine postaları yaptım kendim. Gücümün yetmediği yerlerde de yevmiye ile birilerini tutuyordum, yardım etsin diye. Çok güzel bir tekne oldu.

O da üçüncü tekneniz oldu

Evet. O tekneyle Ege’nin altını üstüne getirdik. 13 sene Altınyunus’ta kaldık. Ben Yeni Asır’da çalışıyorum. Çocuklar yazın geliyorlar, teknede kalıyorlar… Sonra İzmirli meşhur bir aile olan İşçimenler’in bir teknesi vardı, çok güzel. Kelly Loo adında, satmak istediler, üç sene satamadılar, çürüdü. Ben aldım.

Çürük teknelerde gözünüz var sanki!

Evet çürükçüyüz (gülüyor). Ama çok güzel bir tekneydi, güvertesi falan çürümüştü, gövdede bir şey yoktu. İşte 20 küsur senedir o tekneyi kullanıyorum. Onun da adı Sevgim oldu. Mükemmel bir tekne. 14 metre.

6-7 yaşında çocuk optimistle başlayabilir

Tekne sahibi olmak isteyenlere ne önerirsiniz Turgay Abi?

Dünyada yapılabilecek en iyi spor denizcilik ve yelken! Önce yelkenden başlayın. Çünkü yelkende bedenin çalışır, kolun çalışır, bütün vücudun çalışır ama en çok da kafan çalışır. Devamlı rüzgârı, dalgayı, akıntıyı, kayalığı, etraftaki trafiği kollamak zorundasın. Bastın yelkeni gidiyorsan bile hep daha hızlı gidebilmek için yelkenin trimiyle (ayarıyla) oynarsın. Devamlı kafa çalıştıran bir şeydir. Küçük çocuklar için optimist inanılmaz bir şey. 6-7 yaşında başlıyor çocuklar ve o çocuklar kendi kararlarını denizde kendileri veriyor. Nasıl güzel bir şey biliyor musun? Başka bir şey daha var, o teknesini denize indirebilmek için mutlaka birilerinin yardımına ihtiyacı var. Dolayısıyla birilerine de o yardım ediyor, başkaları da ona. Yardımlaşmayı öğreniyorlar. Beşikten mezara yapabileceğin tek spor budur.

Bu işe yeni başlayacak olanlar ne alsınlar?

Yelken. Yelken günümüzde bizim başladığımız zamanki gibi değil, çok güzel yelken okulları var. Çok iyi eğitim veriyorlar. En azından deneyim kazanarak, yol gösteren birileri vasıtasıyla denize başlayabilirler.

Peki yeni başlayanlar en çok neye dikkat etsinler?

Bir defa teknenin bütün donanımına çok dikkat etmeleri lazım. Sonra denize çıkacakları günün hava raporlarına dikkat etmeleri lazım. Ve ne kadar iyi denizci olurlarsa olsunlar, gittikleri yerlerin sahil yapısına çok dikkat etmeleri gerek. Hep emniyet payının bir tık üzerinde hareket etmek gerek. Yani sığlıklara çok dikkat etmek lazım, demirlenecek yere çok dikkat etmek lazım.

Bir yanıt yazın